Bidibidi Yenileniyor !

23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com


[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü

[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler


KAYDOL

oğuz atay - tutunamayanLar

Kitap tanıtımları , yorumları , yazarları , kitap özetleri , textler , oyunlar , makaleler... Işte Bidibidi Kütüphanesi..
Cevapla
Kullanıcı avatarı
denizindibi
Yıldızlaşan Üye
Yıldızlaşan Üye
Mesajlar: 6120
Kayıt: 10 Tem 2008, 16:21
Konum: denizin dibinden....

oğuz atay - tutunamayanLar

Mesaj gönderen denizindibi »

Resim
KITABIN ADI : TUTUNAMAYANLAR
KITABIN YAZARI : O?UZ ATAY
YAYINEVI VE ADRESI : ILETIŞIM YAYINLARI / ISTANBUL
BASIM TARIHI : 1998



Resim
KITABIN ÖZETI :
Oğuz Atay, 1934'te Inebolu (Kastamonu)'da doğdu. 1939'da Ankara'ya geldi. 1951'de Maarif Koleji'ni, 1957'de Teknik Üniversite Inşaat Fakültesi'ni bitirdi. Askerliğini yaptıktan sonra, 1960'ta Teknik Okula girdi. Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi'nde öğretim üyeliği yaptı. Oğuz Atay, Tutunamayanlar adlı kitabıyla 1970 TRT Roman ödülünü kazandı. Yeni dergi ile Soyut'ta hikayeleri yayınlandı. 13 Aralık 1977'de Istanbul'da öldü.
Tutunamayanlar, alışılmışın dışında bir romandır. Belirli bir olayı sergilemekten çok; izlenimler, çağrışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerle oluşur. Bu bakımdan, özetlenmesi güçtür. Ancak, romanın konusu, kısaca şöyle açıklanabilir:
Genç mühendis Turgut ÖZBEN yakın arkadaşı Selim IŞIK'ın kendini bir tabancayla vurduğunu gazeteden öğrenir. Olayın çok etkisinde kalır. Intiharın sebeplerini merak eder. Bu amaçla araştırmalara girişir. Ilkin Selim'in arkadaşlarından Metin ve Esat'la görüşür. Metin kendisine şunları anlatır: Metin'in Zeliha adlı bir kızla ilişkisi vardır. Selim kızın ona uygun düşmediğini söyler. Fakat Metin kızı bırakınca, bu kez Selim ona tutulur. Metin bunun üzerine yeniden kıza yaklaşır. Kız ise bir süre sonra onlardan ayrılır, bir başkasıyla evlenir.
Esat da Selim için şunları söyler: Selim'in lise öğrencisi iken tanır. Ilginç, zeki, oyuncu bir çocuktur. Çok kitap okur. Wilde'a hayrandır. Fakat Gorki'yi okuyunca onu sevmez olur. Esat'la oyunlar düzenler, birlikte eğlenirler.
Turgut ÖZBEN Selim'le ilişkisi olan Günseli adlı bir kızla tanışır. Günseli Selim'le bir toplu gezintide rastlamıştır. Sıkıntılı ve asık suratlıdır. Onu avutmaya kalkışır. Fakat Selim'in soru yağmuruna tutulur. O gün anlaşamazlar. Aradan bir ay geçer. Selim onu telefonla arar. Buluşurlar. Ilişkileri gitgide ilerler. Ne var ki Selim evlenmeye yanaşmaz. Çok kuşkuludur, geleceğe güveni yoktur, inançsızdır, aile düzeninden de hoşlanmaz. Sanki bir kafese kapatılmıştır. Hastalanır. Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadığını düşünür. Günseli'ye bir mektup gönderir. Ardından intihar eder.

Selim son günlerinde Tutunamayanlar üstüne bir ansiklopedi hazırlamaya girişir. Orada kendisine bir madde ayırır. Bu maddede belirttiğine göre, Selim bir kasabada doğmuştur. Babası memurdur. Küçükken ağır bir hastalık geçirir. Altı yaşında ailesiyle büyük bir şehre göçer. Sabri adlı bir çocukla arkadaş olur. Okula gider. Uzun boylu olduğu için arka sıralara oturtulur. Sınıfta çok konuşur. Orta okuldayken Pitigrilli'yi okur. Sonra kızlarla dolaşmaya başlar. O sırada dünya savaşı patlar. Yiyecekler pahalanır. Askerliğini yaparken Süleyman KARGI ile tanışır. Askerlik bitince açıkta kalır. Kimse ona sahip çıkmaz. Odasına kapanır. Yemek yemez, içki içmez olur. Turgut Özben araştırmaları sırasında yavaş yavaş kendi benliğini tanır: O da tutunamayanlardan biridir. Kendini o zamana değin bir takım törelerin, alışkanlıkların yönettiğini sezer. Gitgide bağsızlığa doğru kayar. Evinden ayrılır. Bir trene binip gider. Gözden kaybolur...
Toplumun kurumlarıyla kuralları karşısında uyumsuz kalan insanın dramını değişik işleyen eser, roman alanında adı duyulmamış bir yazarın olgun düzeyini getirdi. Okunmasının güçlüğüne karşın, bıraktığı ilk etki ile özgün ve derin göründü; bir sürpriz tadı taşıdı. Uyanık ve araştırıcı bir gözlemin toplum sorunlarını eleştiren ve değerlendiren bakışı, usta bir anlatım yetisiyle birleştiği için ödülünü hak eder bütünlüğe vardı.
Bir roman; gerekli gereksiz ayrıntılarıyla kendi bütünlüğünü zedeleyen fazlalıklarla, yinelemelerle,filtreli sigaranın kanseri %7 oranında azalttığını söylemeden geçemeyen bilgilerle dolu. Yazarın,ayıklama ve seçme gözetmeden, ne biliyorsa içine katmaktan zevk duyduğu sayfalar. Romanın üslup özelliğinde, değişikliklerin, sıçramaların büyük payı olduğunu daha önce belirtmiştik. Nitekim 351 sayfada, eylem birden bire düşünceye yer vermekte, hemen biraz aşağıda ise oyun biçimine dönüşmektedir. Atay, Tutunamayanlar için herhangi bir kural koymamış, şiirde oyuna varıncaya kadar, her yazılı türünü kullanmıştır.
ResimResim
Kullanıcı avatarı
denizindibi
Yıldızlaşan Üye
Yıldızlaşan Üye
Mesajlar: 6120
Kayıt: 10 Tem 2008, 16:21
Konum: denizin dibinden....

Mesaj gönderen denizindibi »


TUTUNAMAYANLAR (kitaptan alıntılar )



''kelime ve yalnızlık hayatın tadı tuzu
kucaklamak isterdi ölümü ve sonsuzu.''


'' 'onlar utansın sonuçtan' diye kestirip attı.
'hangi onlar selim?' dedim. 'onlar işte,' dedi. 'onlar canım.
onlar, onlar, onlar.' 'öyle ya,' dedim. 'onlar. yani biz değil.' ''


'' ben karagöz filan değilim. herkes birikmiş bizi seyrediyor.
dağılın! kukla oynatmıyoruz burada. acı çekiyoruz. kapı kapı
dolaşıp dileniyoruz. son kapıya geldik. insaf sahiplerine
sesleniyoruz. ey insaf sahipleri! ben ve olric sizleri sarsmaya
geldik. dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve kendinibeğenmişçesinesankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegillerden
olmaktan korkmadan kapınızı yumrukluyoruz. dilenciler krallığının
en küstah soylusu olarak kişiliğimizi burnunuza dayıyoruz........
sizi ağlatmaya ve burnunuzdan getirmeye geldik. size dünyanın
dörtten fazla bucağı olduğunu göstermeye geldik.
bitmez tükenmez sızlanmalarımızla ananızı ağlatmaya niyetliyiz.''

kitaptaki sarkidan bir numune..
numanoglu selim derler adımız
gürültüye geldi her feryadımız
nedense tamamdır itikadımız
dikilen her kumaş bol gelir bize

çocukken güneşin tadını bilmedik
büyüdük kadının adını bilmedik
bizi anlayacak kadın bilmedik
sevgisiz bir hayat çöl gelir bize

bize öğretilen her söze kandık
'yasaktır' 'memnudur' dendi, inandık
hep 'girilmez' levhasına aldandık
bu tutulan, yanlış yol gelir bize





ResimResim
Kullanıcı avatarı
denizindibi
Yıldızlaşan Üye
Yıldızlaşan Üye
Mesajlar: 6120
Kayıt: 10 Tem 2008, 16:21
Konum: denizin dibinden....

Mesaj gönderen denizindibi »


"allahım, onu neden yalnız bıraktın? neden, yalnızlığının verdiği çaresizlikle can sıkıcı ilişkiler kurmasına izin verdin?
neden, geçirdiği her dakikanın hesabını sordun, içini ezdin?
neden, korkuyu göğsünden çekip almadın? neden, suçluluk
duygusunu üzerinden atmasına yardım etmedin? neden,
apartmanın bodrumunda saklambaç oynarlarken ayla'yla
yalnız kaldığı zaman kıza dokunacak cesareti vermedin ona?
oysa, bu çeşit küçük cesaretleri en değersiz kullarından bile esirgememişsindir. isa' yı neden bu kadar geç tanıttın ona?
neden günahlarının yükünü taşıyacak gücü ona da vermedin?
selim de, kendi çapında birkaç kişiyi kandırabilirdi senin yolunda. meyveleri gösterdin de ağaca çıkma becerikliliğini esirgedin.
neden küçük yaştan latince, eski yunanca, fransızca, ingilizce
filan öğretmedin ona? (sen ki bütün dilleri ezbere bilirsin).
dua etmesini bile öğretmedin ona. evde yalnız kaldığı geceler,
karanlıkta yorganı başına çekti ve ter içinde, mısra 193 ile
mısra 214 arasında söylediği gülünç yakarmayı uydurabildi
o zor şartlar altında. (bkz: dua/25) daha iyi bir şeyler söyletemez
miydin? neden, onu canı kadar seven annesinin bile selim'i ;
'benim korkak oğlum' diye okşamasına göz yumdun? 'benim
akıllı oğlum, güzel oğlum' dediği zaman da neden, şımarmasını önlemedin? bir duvardan duvara çarpıp durdun onu. bir uçtan bir
uca itip durdun onu. öğretmeni 'yalan söyleme, bu resmi sen
yapmadın,' dediği zaman neredeydin? neden, bir karşılık bulmasına yardım etmedin? oysa, o resmi selim yapmıştı. on bir yaşında,
'benim kızla konuşuyorsun,' diye erdal' dan ilk tokadı yediği zaman, aslında kızla konuşmamıştı. neden, babasının verdiği on liranın
üstünü bir kerede yolda düşürmesini sağlamadın da, önce iki buçuk
lirayı düşürdü ve koşa koşa dönüp parayı ararken kalan dört lirayı da kaybetti? soruyorum: neden? sonra, neden karakola gönderdin
selim' i parayı bulan oldu mu diye sormaya? neden polisleri güldürdün
ve selim' i ağlattın? polisler daha mı iyiydi selim'den? biliyorum,
isa daha büyük acılar çekti diyeceksin. bu kadar ayrıntılara girmez diyeceksin. asıl, ayrıntılara girmeliydi bence. her şeyi yaşamalıydı. ilkokula göndermeliydin isa'yı da selim gibi. sonra selim senin oğlun değildi ki. olsaydı da bilmiyordu. biliyorum bunlardan daha acıklı
sözler yazdı romancılar, diyeceksin. ben daha neler duydum,
diyeceksin. demek bunu söylemekle bitiyor her şey. sen onlara inan
(ne kaybettiğini bilmiyorsun onlara inanmakla). küçük ayrıntılara
daha girme bakalım. isa'nın ikinci gelişiyle durumu kurtaracağını sanıyorsun. selim de ikinci kere gelirse görürsün. yalnız, bu sefer
lütfen aynı zamanda gelsinler artık. araya gene binlerce yıllık bir
uçurum koyma. sonunda, ilk gelişlerinde yaptığın gibi ikisini de yalnız bırakma
ResimResim
Kullanıcı avatarı
denizindibi
Yıldızlaşan Üye
Yıldızlaşan Üye
Mesajlar: 6120
Kayıt: 10 Tem 2008, 16:21
Konum: denizin dibinden....

Mesaj gönderen denizindibi »

"önce kelime vardı " diye basliyor yohannaya gore incil.kelimeden once de yalnizlik vardi.ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnizlik.kelimenin bittigi yerde basladi;kelime soylenemeden once basladi.kelimeler yalnizligi unutturdu ve yalnizlik kelimelerle birlikte yasadi insanın icinde.kelimeler yalnizligi anlatti ve yalnizligin icinde kayboldu.yalnız kelimeler aciyi dindirdi ve kelimeler insanin aklina geldikce,yalnizlik buyudu dayanilmaz oldu."
-sf 153-



".. kanunlar çıkarırsınız benim açıklamalarımda olduğu gibi: herkesi her şey yaparsınız kimseye danışmadan ve anayasaya uygunluğuna bakmadan: zorlamadan uyulacak kanunlar yaparsınız. dairedeki memuru mühendis yaparsınız. içinizde hiçbir acılık birikmez. ne bırakılmış olmanın, ne anlaşılamamanın, ne yaşamamanın, ne de baştan yaşayamamanın acısı düzeninizi bozmaz. düşünmeden kapılırsınız olaylara. sonu ne olacak diye korkmazsınız. sonu yoktur ki.. sonu gelmez şövalye romanları gibidir bu yaşantı: en zor anlarda daima açık bir kapı bulunur girip saklanacak. ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? birdenbire: 'buraya kadar!' dediler. oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. bütün sularda gölgeni seyrederdin. üstelik, daha önce haber vermiştik derler onlar. her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik. işte onların kanunları böyle. bizimkilere benzeyebilir mi hiç? şehrin duvarlarına sırayla üç kere ilan asıyorlar: sevginize dikkat! dördüncü ilan ve sevgiyi kaldırıveriyorlar. onlarla başa çıkılmaz turgut. ben çıkabildim mi? bilincin uyarmasın seni. dikkat et turgutçuğum, bu güzel hayalleri, şekilleri kaybetmesin bilincin. kurtar kendini onun baskısından. rüyadan gerçeğe geçmenin acılarını yaşama. ne olur turgut uyanma sakın. ne olur uyanma.. ne olur.. ne olur.. silme..


oğuz atay mesele kelimesini oğuz ataylaştırmıştır bu kitapta.
"... sonra bütün aile babaları ne yapar? bir ev nasıl çevriliyor sen biliyor musun selim? ya hesapta olmayan masraflar? tahakkuktaki basri bey, karısı kürtaj yaptırdığı ay, tarifeyi iki misline çıkarmıştı. aslında bir yolsuzluk yapmıyorlar. işiniz biraz daha hızlı yürüyor o kadar. bir çeşit fazla mesai. güldü. şimdi yanımda olsaydın, bütün bu meseleleri tartışsaydık. birçok meseleyi askıda bırakıp gittin. beni bıraktın bu makinenin çarkları arasında. ben de dişlilere ceketimi kaptırdım. eteğimin ucundan bağlandım bu düzene. ceketi çıkarmadan olmaz. ceket çıkarma talimatı da verilmedi daha. çıkar üstündekileri, kurtul bu düzenden. olmaz selim çırılçıplak kalırım sonra. tutunacak bir yer bulamam sonra."


".. almadıkları bir sürü turgut vermişim onlara. bu kadarıyla da idare edebilirlermiş. eski turgutlara acıdı. yalnız ben yaşamışım o turgutları demek. ben, bir sürü turgut' u kendime sakladığımı sanıyordum. gene de fazla gelmiş onlara verdiğim. ben de anlamamışım onları : ne onları, ne de onların beni nasıl anladığını görmemişim aslında. verdiğimle ilgilenmişim yalnız. ne kadar kolay bağışlıyorlar kusurlarımı : dolayısıyla kendilerini. neden birlikte yaşıyoruz? bir anlam aramamalı. anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur. insan akıllı bir görünüşle, en saçma sözleri bırakabilir çevresindeki insanların yarattığı boşluğa. çok fazla da üzülmüyordu. duyuların zayıflıyor mu oğlum turgut? içindeki o tarifsiz, kuvvetli duygu, başka duyguları körleştiriyor mu? insanlar! neden kaybolup gitmeme seyirci kalıyorsunuz? benden ne kötülük gördünüz? insanlar, duygusuz bir telaşla kaçışıyordu. çok zayıfladım insanlar! belki de kaçmak istediğim bir işe farkına varmadan sürüklüyorsunuz beni. oysa, ne kadar da korkuyordum beni tutmanızdan. ne kadar tutucu görünüyordunuz. ne hileleriniz vardı. ne akdar zayıf bağlarla bir arada tutuyormuşsunuz toplumu. benim ayrılmama seyirci kalmanız ne kadar dehşet verici. sonra, durum artık saklanamayacak bir şiddet kazanınca, şaşırmış görüneceksiniz. sahte bir şaşkınlık göstereceksiniz. sizi hesaba katıp yola çıkanları büyük hayal kırıklığına uğratıyorsunuz. ne diyeyim? siz beni tanımıyorsanız, ben de sizi hiç bilmiyorum. buna da üzülmüyorsunuz. daha beter olun? "


bir silgi gibi tükendim ben. başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım : mürekkeple yazmışlar oysa. ben, kurşunkalem silgisiydim. azaldığımla kaldım.

bütün günüm tedirgin bir beklemeyle geçiyor; gelecek mi, gelmeyecek mi? ne gelecek? bilmiyorum. adını koyamadığım bir şeyden korkuyorum. soyut bir korku içimi dolduruyor. bu korkuyla uyanıyorum ve bekliyorum. belki korkularım sayılamayacak kadar çok ....

selim gibi görünmenin bana neye mal olduğunu bilseler.."
ResimResim
Kullanıcı avatarı
denizindibi
Yıldızlaşan Üye
Yıldızlaşan Üye
Mesajlar: 6120
Kayıt: 10 Tem 2008, 16:21
Konum: denizin dibinden....

Mesaj gönderen denizindibi »

(Selim’den Günseli’ye;)



...yatağımızın yanında kitaplarımız duruyor... sen dört ben altı sayfa okuyunca uykumuz geliyor... aynı anda Fransızlar gibi iyi geceler diliyoruz Amerikalılar gibi birbirimize arkamızı dönüyoruz sabaha tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz büfenin üstüne hiçbir şey koymuyoruz radyonun üstüne hiçbir şey koymuyoruz çünkü diğer küçük burjuvalar gibi görmemiş değiliz onlardan farkımızı biliyoruz gene de söylemiyoruz birbirimize bilmiyormuş gibi yapıyoruz sehpa örtüsü de kullanmıyoruz ama bunları hesaplayarak değil içimizden öyle geldiği için yapıyoruz onlardan farkımızı belirtmeye tenezzül etmiyoruz... ben kapıdan içeri girer girmez öpüşmüyoruz... her gün ayrı bir zamanda öpüşüyoruz ne zaman ne yapacağımız belli olmuyor serseri bir küçük burjuva ailesiyiz ne kabul günümüz var ne de belirli bir toplanma günlerimiz... başıboş bir hayat sürüyoruz ben her sabah daireye gidiyorum fakat nasıl oluyorsa gidişim kimsenin gidişine benzemiyor serseri bir memurum... ne otobüse binişimde ne biletçiye para uzatışımda ne dairede masamın başında oturuşumda hiçbirinde beylik bir durum yok olamıyor istesek de küçük burjuvalaşamıyoruz...



(Tutunamayanlar, s.484-5)
ResimResim
Cevapla

“Bidibidi Kütüphanesi” sayfasına dön