Bidibidi Yenileniyor !

23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com


[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü

[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler


KAYDOL

Nietzsche ve Schopenhauer : Hayatın Değeri

Felsefenin doğuşu, ünlü filozafların hayatı, yaşamları, eserleri gibi felsefi düşüncenin gelişme sürecini buradan takip ediyoruz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
denizindibi
Yıldızlaşan Üye
Yıldızlaşan Üye
Mesajlar: 6120
Kayıt: 10 Tem 2008, 16:21
Konum: denizin dibinden....

Nietzsche ve Schopenhauer : Hayatın Değeri

Mesaj gönderen denizindibi »

Nietzsche'nin ortaya koyduğu felsefede, Schopenhauer'un büyük etkisi mevcuttur. Gerek karşı çıkışları, gerek üzerinde çalışıp geliştirdiği, yorumladığı düşünceleri, Nietzsche'nin düşün anlayışında oldukça önemlidir. Nietzsche'nin felsefesinin kökleri, her ne kadar Sokrat öncesi Antik Yunan felsefecilerine dayandırılabilse de , Arthur Schopenhauer'un etkisi görmezden gelinemez.

En büyük ortak yönleri, yanlızlıklarıdır. Belki de bu yön, gençlik çağlarında Nietzsche'yi Schopenhauer'a çekmiştir. Öyleki Leipzig'de, bir sahaf dükkanından aldığı "Bir Çeşit Arzu ve Temsil Dünyası" adlı kitap, hayatının dönüm noktalarından biri olmuştur.

Gerek Arthur Schopenhauer, gerek Friedrich Nietzsche, aileleri tarafından , onların isteği doğrultusunda biri olmaya zorlanmıştı. Schopenhauer'u babası bir tüccar olup, ismini yaşatmasını istiyordu. Aynı durum Nietzsche'de de mevcuttu, annesi, Nietzsche'nin din eğitimi görüp iyi bir dindar olmasını istiyordu.

Her iki düşünür de, kendi iradeleri ve çeşitli çalkantılı dönemden sonra, ailelerinin değil, kendi olmayı istedikleri şey olabildiler. Zira Schopenhauer, hayatı boyunca annesiyle sorunlar yaşadı. Nietzsche'nin ise daha çok ablası Elizabeth ile sorunları vardı.

Tarihsel açıdan birbirine yakın dönemlerde yaşayan bu iki ünlü düşünürü birleştiren şey, dünyaya bakış açılarıydı. Nietzsche, gençlik döneminde Schopenhauer'a öyle sempati duymuştu ki, her felsefe sohbetinde, hakkında uzun uzun konuşurdu.

Schopenhauer öldüğünde, Nietzsche yaklaşık olarak 16 yaşındaydı. Muhtemelen Schopenhauer'la tanışıklığı, hocası Ritschl'in peşinden Leipzig'e gidişiyle başlamıştı. O dönem Wagner'le yüzyüze tanışması da, Nietzsche'nin hayatında büyük değişimlere yol açmıştı.

Schopenhauer, kaynaklara göre biraz cimri, hayatında köpeğinden başka dost edinmeyen, felsefesi üzerine hayatı yadsıyan ve bir o kadar da gaddar bir insandı. Hayatı boyunca yaşamı ve insanları lanetledi. Bu sebeple kendisi, yüzyıllardan beri "kötümser felsefeci" olarak anılmaktadır.

Karamsar filozofun felsefesini, hayatına göz atmakla daha yerli yerine oturtabiliriz. Zira babası Heinrich, Ingiliz hayranı bir tüccardı. Oğlu Arthur'un da kendisi gibi bir tüccar olmasını ve aileden gelen bu geleneği devam ettirmesini istiyordu. Fakat Arthur, en başından beri bu isteğe karşı çıkmış, çoğunlukla annesi Johanna'nın da istediği felsefeye yönelim göstemişti.

Johanna Schopenhauer, dönemin entellektüellerindedi. Özellikle kocası Heinrich'in ölümünden sonra, tamamen kendini edebiyata vermiş, sonraki hayatı da bu yönde ilerlemiştir.

Babasının ölümünden sonra genç Arthur, annesiyle gitgide uzaklaşmış, hatta annesine yaşamından dolayı kin duymuştur. Annesi Johanna'nın verdiği partiler ve erkeklerle samimi oluşu, Arthur'da ona karşı bir tepki doğurmuştur. Uzun seneler boyunca görüşmemiştir.

Arthur Schopenhauer'un yanlızlığını ve karamsarlığını, hayatındaki iniş ve çıkışlara, depresif dönemlere bağlamak mümküdür. Yine de hiçbir sebep, ne Nietzsche'nin ne de Schopenhauer'un düşün dünyasına kattıklarını elbette gölgeleyemez.

Bilindiği üzere, Nietzsche'nin felsefesinde, özel hayatındaki gelişim ve değişimler önplandadır. Hiç bir zaman sistematik bir felsefe / öğreti kurmayı amaçlamayan , hatta bundan özellikle kaçınan Nietzsche, tıpkı Wagner gibi Schopenhauer konusunda da fikirleri yaşı ilerledikçe değişmiştir.

Schopenhauer'un "karamsar" felsefesine genç yıllarında methiyeler düzmüş, fakat bir süre sonra yanlışlayıp, aynı istencin ürünü olarak yeni bir fikir arayışına girişmiştir. Özellikle de Schopenhauer'un istenç kavramı hakkındaki yorumu, Nietzsche'nin Güç Istenci olarak tanımladığı kavramın çıkış noktasıdır.

Schopenhauer, dünyayı istenç ve tasarım olarak iki kategoriye ayırır. Bu iki kategoriden yola çıkarak bir yoruma ulaşır.

Duyularımız aracılığıyla bildiğimiz dünya, tamamen bir fenomendir, ki Schopenhauer buna tasarım der. Çünkü insan, algılarından yola çıkarak tanımladığı bir dünyada yaşar. Kısacası Kant'ın "özne olmadan nesne olmaz" yorumuna katılır. Fakat bununla birlikte tüm varoluşu tasarıma bağlamaz.

Zira istenç olarak tanımladığı şey, olgusal dünyadır. Schopenhauer'a göre olgusal dünya, kademe kademe tüm varlıklarda bulunur. Istencin dışında herhangi bir varoluş görmez. Evrendeki her durum, bu istencin kendini açmasıyla oluşur, değişir. Basamak basamak kendini açan bu istencin en alt kademesini cansız doğa oluşturur. Cansız doğadan itibaren kendini nesneleştirmeye çalışan istenç, bitkiler ve hayvanlar dünyasından geçerek insanda kendini bireyselleştirir. Schopenhauer, insan bedenini bile somutlanmış bir istençten farklı görmez. O'na görre tüm evren, bu istencin farklı kademelerinin durumuyla işlemektedir.

Istenç ve tasarım, doğada iç içe ve birlikte bulunmaktadır. Fakat kendini insana açan bu istenç, somutlanmış haliyle akla aykırıdır ve bu sebeple tam olarak tanımlanamaz. Bu sebeple Schopenhauer'a göre Kant, duyularımız dışında hiçbirşeyin olmadığını savunan görüşünü yanlış olarak yorumlar. Sonuç olarak Schopenhauer, doğadaki istencin varlığını hissedilebilir, sezilebilir bulur.

Bu noktada Nietzsche, Schopenhauer'a katılır ve Schopenhauer'un tanımlayamadığı bu istenci "Güç Istenci" olarak yorumlar. Nietzsche'ye göre evrendeki tek istenç, tek irade, gücün karşı konulamaz istencidir. Bu sebepledir ki Schopenhauer, Nietzsche'nin hocası sayılabilecek bir filozoftur. Çünkü Nietzsche, olgusal dünyadaki istenç kavramını, Schopenhauer'un yorumu üzerine geliştirmiş ve tanımlamıştır.

Fakat öyle bir sonuç farkı vardır ki, bu adeta bie uçurumdur. Schopenhauer hayatı yadsırken, Nietzsche tersine kutsallaştırır ve olumlar. Felsefesini, varlığın ve doğal olarak hayatın değerini hiçe indirgeyen nihilizm ile savaşmakla başlatır.

Schopenhauer her yazısında ve kitabında hayat hakkında oldukça sert ve olumsuz tepkiler vermesine rağmen, Nietzsche hocasının tersine hayatı en büyük hedef olarak tanımlar. Yaşamdan olan herşeyi yüceleştirir. Felsefesi, tam da bu nokta da Schopenhauer'dan keskin sınırlarla ayrılır.

Nietzsche, gençlik yılarında Schopenhauer'un hayatı yadsıyan , kötümser felsefesini olduğu gibi kabul etmiştir. Fakat sürekli kendini yenileme arayışı içinde olan Nietzsche, zamanla bu düşünceden sıyrılmış ve tam tersi bir yönde hayatı kutsallaştırmıştır.

Bu sebeple çoğu zaman Schopenhauer'u yermiş, onun hakkında oldukça sert eleştiriler getirmiştir. Schopenhauer'u nihilizmi kutsallaştırıp, varlığın değerini küçültmekle suçlamış, kendi felsefesini bizzat nihilizm ile savaşmaya adamıştır.

Nietzsche'nin yapmaya çalıştığı şey, insani olanın , kendi tanımladığı çerçevede varlığını sürdürebilmesi ve insanın kendine yabancılaşmamasıdır. Bu nedenle "decandence/ decadent" kavramını özellikle kullanmış, bunun nasıl aşılabileceği konusunda keskin yorumlar yapmıştır.

Değerlerin yeniden değerlendirilerek yeni bir dünya görüşünü öngürmüş, insanın köklerini bizzat gerçeğe, toprağa bağlayan her düşünceyi insancıl saymıştır. Öyleki hümanizmi bile eksik görmüş, lanetlemiştir.

Kısacası "kendi alevinde yanmakla yükümlü" düşünür Nietzsche, tıpkı Wagner gibi Schopenhauer'la da yollarını bu tür fikir ayrılıkları sebebiyle ayırmıştır. Lakin kuşku götürmyecek birşey varki , aykırı düşünür, etkilendiği herkesi aşmaya çalışmış, bunda da başarılı olmuştur.

kaynak: Mehmet BERK
ResimResim
Cevapla

“Filozoflar Tarihi - Ünlü Filozoflar” sayfasına dön