Bidibidi Yenileniyor !

23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com


[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü

[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler


KAYDOL

Çikolatanın Tarihçesi

Bu bölümde, bilgilerimizi paylaşacağız. Öğreneceğiz, öğreteceğiz.
Genel Kültürümüzü sınayacağız. Hayata dair, değişik bilgileri buradan paylaşacağız.
Kullanıcı avatarı
GökkUşAgI
Paylaşımcı Üye
Paylaşımcı Üye
Mesajlar: 3055
Kayıt: 18 Oca 2007, 11:49

Çikolatanın Tarihçesi

Mesaj gönderen GökkUşAgI »

Çikolatanın Tarihçesi
Kakao ve çikolatanın tarihçesinin nerdeyse 4 bin yıl önceye vardığını biliyor muydunuz? Peki, kakaonun Maya ve Aztek uygarlıklarında alışveriş birimi olarak önemli bir rol oynadığını ?

Kakao ve çikolata kadar zengin ve merak uyandıran bir geçmişe sahip az sayıda gıda maddesi bulunur. Hernando Cortes kakaoyu Avrupa'ya ilk ithal ettiğinde ve kakaodan çikolata meşrubatı yapmayı öğrendiğinde büyük bir heyecan yarattı; bu içecek kimileri için tanrının bir lütfu, kimileri için de şeytanın işiydi. Kakao ve çikolata bugün bile gizem, ve keyfin sembolü olan bir gıda maddesidir. Çikolatanın tarihsel kökenini incelemek, bize bu severek tükettiğimiz ürünü yakından tanımakta katkı sağlayacaktır.

> M.Ö. 2000
> 200 - 900
> 900 - 1500
> 1500 - 1700
> 1700 - 1900
> 1900'den Günümüze

M.Ö. 2000

Arkeologlar ve araştırmacılar, kakaonun önemli bir rol oynadığı küçük bir köyün izlerini Honduras'ın Ulua vadisinde bulmuşlardır. Latin Amerika'da şimdiye kadar keşfedilmiş olan en eski kap kacakları bu köyde bulmuşlardır. Araştırmacıların aktardığına göre; bu kap ve kacaklar özel olarak ilk özgün çikolata meşrubatı olan "Xocoatl" içeceğinin yapımı ve tüketimi için kullanılmaktaydı. Tarihçiler bu küçük köyün çikolatanın doğuşunun sembolü olduğuna inanmaktadırlar.

200 - 900

Kakao, Maya tarım ve dininin temel unsurlarından biridir. Kakao, toplumun önde gelen kişilerinin cenaze törenlerinde onlara hediye olarak sunulan lüks ürün sınıfındaydı . Bilim adamları bu kişilerin mezarlarında pişmiş topraktan yapılmış kulplu ve kapaklı haznelerin içinde koyu kahverengi tozlar keşfettiler; bunlar ölenlere sunulan çikolata içeceğinin kalıntılarıydı.

Eski Maya efsanevi dini kitaplarından biri olan Popl Vuh, Mayaların yaratılışı, destanları ve zaferleri ile ilgili hikayelerden bahsetmekte ve sıklıkla kakaoya değinmektedir. Dünyayı şeytanların dehşetinden kurtaran ilahi ikizlerin hikayesini anlatmaktadır. Bu efsaneleri ve ikiz erkek kardeşleri gösteren resimler bulunmuştur; resimlerde ikizlerin "D" adındaki tanrıya kakao dolu kaplar sundukları görülmektedir.

Ayrıca Mayalıların kutsal kitabı Chilam Balam kakao ağacına değinmektedir; "Kara Günler"de dikilen kutsal ağacı simgelemekte ve Işığın doğuşundan önce, rüzgarın dört yönünü göstermektedir.

Kakao, Maya toplumunda bir alışveriş birimi olarak vazgeçilmez bir rol oynadı. Kakaonun ismi aynı zamanda onun parasal değerini belirtmektedir. Cacau fiili, özgün olarak "Yürüyenler, çalışanlar, ya da mahsul toplayanlardan gelen" anlamına gelmekteydi. Burada "gelen", değiş-tokuş eden, ödeyen ya da yapan olarak yorumlanabilir. Bu kakaonun parasal takastaki kullanımını göstermektedir.

Aynı zamanda Maya ve daha sonra Aztek uygarlıklarında, "nocacau" (benim param) ve "mocacau" (senin paran) gibi bileşik kelimelerde de kullanılmıştır. Ispanyollar cacau kelimesini kullanmaya başladılar çünkü takası yapılan kakao çekirdeği ile olan ilişkisi açıkca belliydi. Bu nedenle Ispanyollar cacau isminin kakao bitki türü ile ilgisi olduğu konusunda ikna olmuşlardı.

900 - 1500

M.S. 900 yılı ile başlayan çağ, Maya uygarlığının çöküşünün başlangıcı olan süreçtir; 1300'de Maya uygarlığı neredeyse tamamen yok olmuştur. Sadece Meksika'daki Yucatan bölgesi, bu bir zamanların görkemli krallığına son bir tanıklık yapmak üzere 15 inci yüzyıla dek varolmuştur. Bu bölge tamamen eski Maya kültür ve geleneklerini temel almıştı; kakao halen çok önemli bir rol oynamakla birlikte sadece takas usulü olmakla da kalmadı. Hatta ayakta kalan Maya şehirleri Maya hanedanına olan vergilerini kakao çekirdeği olarak ödemeye başladılar. Fakat Maya uygarlığı tamamen yok olduktan sonra kakao daha da önem kazandı.

Tolteclerden sonra Aztekler, 1300 yıllarında Meksika'da ilk yerleşimlerini kurdular. Kendilerini Tolteclerin soyu olarak tanıtarak ve akıllı bir politika izleyerek, eskiden Mayalılara ait olan bölgeyi de kapsayan çok büyük bir bölgeyi fethettiler. Eski Toltec gelenekleri ve dini, Aztek uygarlığında çok önemli bir rol oynadı. Aztekler de eski Toltec tanrısı Quetzalcoatl'a tapıyorlardı; bu da Aztekler ve kakao arasında bir bağ daha oluşturmaktadır.

Efsaneye göre Quetzalcoatl, kakaoyu tanrılardan bir hediye olarak aldı. Kakaoyu cennetten insanlara getirmek ve onlara değişik ürünleri yetiştirmeyi öğretmek onun göreviydi. Quetzalcoatl işini başarıyla yaptı. Krallığı Tula, kullarının yetenekleri üzerine kurulmuştu; gümüşü eritiyorlar, değerli yeşil taşları işliyorlar ve yeteneklerini Quetzalcoatl'un ilahi gücüne bağlıyorlardı. Toltec uygarlığı yeşerdi ve evleri, gümüşleri, yeşil taşları, beyaz kabukları ile çok büyük servete erişti. Bereketli topraklarda yetişenler arasında mısır ve pamuk yanında bir başka bitki vardı...Tabii ki Kakao.

Fakat ortaya büyücüler çıkıp dedikodular yayınca Tula cennetinde işler tersine gitmeye başladı. Büyücülerden biri olan Titlacauan, Quetzalcoatl'a özel bir içecek sundu ve bunun ona ebedi gençlik vereceğini ve cennetin yolunu göstereceğini söyledi. Içeceğin zehirli olduğu anlaşıldı, ve Quetzalcoatl delirerek Tula'daki tüm evleri ve kakao ağaçlarını yakıp kül etti. Sonra üstü açık bir sal üzerinde denize açıldı ve bir daha da görülmedi. Neyse ki kakao ağaçlarının hepsi yanmamıştı. Kakao ekimi devam etti.

1500-1700

Avrupa'nın kakao ve çikolata ile tanışması ilk olarak 1502 yılında gerçekleşir. Bu çağlar, Ispanyol istilacılarını ve Christopher Columbus'un yeni dünyaya yelken açmasını beraberinde getiren döneme denk gelir. Honduras yakınlarındaki Guanaja adasına ulaştığında, yerliler proa adı verilen küçük ve hızlı yelkenlileri kakao çekirdekleriyle dolu olduğu halde onu karşılamak için yola çıkarlar.

Değerli hediyelerini Columbus'a sunarken çekirdeklerden bazıları suya dökülür. Meksikalılar, sanki dünyadaki en değerli varlıklarıymış gibi, çekirdekleri çıkarmak için suya dalarlar. Bu Ispanyolları hayrete düşürür. Yine de kakaonun değerini yeteri kadar bilmezler.

Cortes, süreç içersinde bu memleketi fetheder ve kısa sürede her yerde kakao çiftlikleri kurmaya başlar. Bunun kendisine altından umduğu zenginliği getireceğinden emindir. Ispanyol istilacıları da kakaoyu yerel olarak takasta kullanırlar; köle, gıda ve içecek alımında kullanırlar ve ayrıca onunla nasıl besin değeri yüksek ve ilahi tada sahip bir meşrubat hazırlayabileceklerini öğrenirler. Bu meşrubatın adı xocoatl'dı... Evet, çikolata.

Çikolata meşrubatını hazırlamak için Aztekler önce kakao kabuğunu açıp otuz kırk kadar çekirdeği çıkarır, bu kakao çekirdeklerini bir kaç gün güneşin altında kuruturlar. Daha sonra bunları açık ateşin üzerinde kavururlar. Bu işlemler sonucunda da ortaya tatlı bir koku yayılır. Daha sonra bir oklava kullanarak "metate" adı verilen kavisli bir taşın üzerinde çekirdekleri ezip; baharat ve kırmızı biber ekleyip kırmızı renkte bir macun elde ederler. Bu macunu suyun içinde eritip, köpürmesini sağlamak için bir sürahiden diğerine boşaltırlar. Azteklere göre bu yağlı ve pürüzsüz köpük içeceğe enfes bir lezzet kazandırıyordur.

Ispanyollar önceleri kakaonun sadece ekonomik değeri ile ilgilenirler. Onlara göre çikolata meşrubatı lezzetsiz bir şeydir. Fakat aradan onlarca yıl geçtikten sonra Aztekler kakaonun, kakao yağının ve çikolata meşrubatının besin değeri ve şifalı etkileri konusunda Ispanyolları ikna etmeyi başarırlar.

1528 yılında, Ispanyollar Latin Amerika'nın sınırlı bir bölgesinde kakao tarımını teşvik ettikleri bir sırada, Cortes kakaoyu ilk defa olarak Ispanya'ya getirir. Kakao pazarını oluşturup pazarda tekel konumuna gelir.

Çikolata Avrupa Kıtasına Geliyor

Çikolatanın Avrupa kıtasına ilk gelişi, leziz bir gıda olarak değil, önce şifalı bir ilaç olaraktı. Bu Azteklerin inançları doğrultusundadır. Çikolata bünyeyi kuvvetlendiren ve fiziken uyaran bir besin maddesidir. Ilk resmi beyan, Cardinal Richelieu'nun erkek kardeşi Bonavontura Di Aragon tarafından 1653 yılında verilir; çikolata tüketiminin sağlıklı bir dalak için önemli olduğu ve hazmettirici etkisinin bulunduğu söylenir.

Çikolatanın şifai sınıflandırılmasına bir başka örnek, Ispanyol doktor Antonio Colmenero de Ledesma'nın 1631 yılında ilk defa olarak basılan çikolata tarifinde bulunur. Bu tarif eski Aztek tarifine dayanan fakat acı tad, anason, vanilya, Iskenderiye gülü, tarçın, badem ve fındık ile zenginleştiriliyordu.

17 nci yüzyılda eczacılar ve doktorlar, çoğu zaman kendi buluşları olan "yararlı ve kanıtlanmış" ilaçları çikolata tariflerine eklemeye başlarlar. Çikolatanın tadı, çoğu zaman tatları acı ve kötü olan diğer ilaçları dayanılır kılıyordu.

17 nci ve 18 inci yüzyıllarda çikolata yaygın olarak her türlü rahatsızlık ve hastalık için reçete olarak yazılıyor ya da diğer ilaçlarla karıştırılıyordu. Hollandalı doktor Bontecoe çikolatayı soğuk algınlığı ve öksürük için birebir buluyordu. Fransız Lemery'e göre hazmı kolaylaştırıyor, doğurganlığı teşvik ediyor, soğuk ve grip algınlıklarına karşı bünyeyi koruyordu. Hatta çikolata, insanların zihinsel performanslarını güçlendirecek bir "beyin kuvvetlendirici" olarak bunalımdaki insanlara bile öneriliyordu. Bu, Bontecoe, Brillat-Savarin, Lémery ve Avrupa'daki diğer birçok doktor tarafından kabul ediliyordu.

Azteklilerden esinlenen bu çikolata meşrubatının şifalı kuvvetleri çok yaygın olarak kabul gördüğü için, çikolata şarlatanlar tarafından suistimal edilir hale geldi; bunlar çikolataya kanıtlanmamış bir sürü yararlar atfediyorlardı. Çikolata aynı zamanda sahtekarlık ve dolandırıcılığın hedefi oldu; çünkü yapımında değerli kakao çekirdekleri yerine kullanılmaması gereken ucuz kakao kabuk atıkları kullanılıyordu.

Sonra da şekerleme olarak...

Ispanyol ordusunda kaşif olarak görevli Benzoni, 1565 tarihinde kaleme aldığı seyahat notlarında ilk defa olarak kakao içeceğinin hazırlanışının tarifini vermektedir. Ispanyollar bu sırrı bütün dünyadan saklarlar; umdukları, kakao ticaretindeki tekellerini korumaktır.

Biz tatlı çikolatanın tarifini, Oaxaca'lı (Meksika) rahibelere borçluyuz. Bal, tarçın ve şeker kamışı kullanarak çikolata meşrubatını sömürgeler halkının beğeneceği biçime soktular. Bu tatlı lezzeti ilk olarak Ispanya 'ya 1590 yılında Ispanyol rahipler tanıttı. Çikolata meşrubatını bal ve vanilya ile tatlandırdılar. Geliştirdikleri tatlı tad, bugün bildiğimiz çikolata tarifinin temelini teşkil eder.

1606 yılında Italyan tacir Carletti, Italyanlara kakao ve çikolata meşrubatının sırlarını açıkladı. Carletti, kakao ve çikolatanın tadını Batı Hint Adaları ve Ispanya'da almıştı. Bu tadı diğer Italyan vatandaşları ile paylaşmak istedi, ve bunda da başarılı oldu.

Bu Italya'da bir çikolata çılgınlığına dönüştü ve büyük şehirlerde "cioccolatieri" adı verilen dükkanlar açılmaya başladı. Italyan çikolata dünyasının merkezi ise Perugia şehri oldu. Venedik'te ilk çikolata dükkanları açıldı. Çikolata Italya'dan sonra Almanya , Avusturya ve Isviçre 'de tanındı.

Fransa kralı 13. Lui, Avusturya hanedanından Anna ile 1615 yılında evlenince, Fransızlar da çikolata ile tanışırlar. Çift Fransa'ya yerleşince saraya çikolata meşrubatı girmiş oldu. Anna, kendi hizmetçisi Molina'yı Fransa'ya getirir ve bu güzel kız, kraliçenin kakao içeceğini bizzat hazırlar.

Cesur Şarl'ın 1477 yılında ölümünden sonra Belçika Ispanyol egemenliğine girer. Kakaonun ilk izleri 1635 yılında Ghent şehrinde Baudeloo manastırında bulunur.

Hollanda 'nın kakao ile 1621 gibi erken bir tarihte tanışmasının nedeni, 14 üncü yüzyılda Ispanya'nın egemenliğine girmesidir. Hatta Batı Hint Şirketi Amsterdam limanı yoluyla kakao ithal eder ve kakaonun işlenmesi için küçük çapta bir işletme kurarak yabancı tacirlere satış yapmaya başlar.

1641 yılında Alman bilim adamı Johan Georg Volckammer, Napoli'ye yaptığı ziyaret sırasında çikolatayı tadar. O kadar büyülenmiştir ki Almanya'ya bir miktar çikolata ithal eder. Almanları ikna etmesi biraz süre alır ama sonunda onlar da tadına varırlar. Hatta Almanlar uykuya yatmadan önce bir bardak sıcak çikolata içme geleneğini yerleştirirler.

Ingilizler ise 1657 yılında ilk tanıştıklarında çikolatayı "savurgan" bir tad olarak değerlendirirler. Çikolata, Avrupa'nın diğer bölgelerinde olduğu gibi, önceleri tüketimi sadece kraliyet sarayı ve soylulara has bir ayrıcalık olarak görülüyordu, fakat sonraları üst sınıf tarafından yaygınca kullanılan bir gıda haline geldi.

Ve Fransa ; Fransa ilk gerçek çikolata ustasına 1659 yılında kavuşur. David Chaillou çikolata ile hazırladığı kurabiye ve pastaları mali gücü olanlara satar. Fakat bugünkü haliyle bildiğimiz pralin için bu dönemde henüz biraz erken olduğu söylenebilir.

Çikolata Ingiltere'deki kahvehanelerde 1674 yılında pastaların katkı maddesi olarak kullanılmaya başlanır. Zürih belediye başkanı Heinrich Escher, 1697 yılında Belçika başkenti Brüksel'e yaptığı ziyaret sırasındaki bir şehir turunda çikolatayı tadar. O kadar şaşırmış ve heveslenmiştir ki, hemen beraberinde Isviçre'ye numuneler götürür. Escher, bunun Isviçre için doğuracağı sonuçları, Isviçre'nin bir gün çikolata konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olacağını, herhalde tahmin etmemiştir.

Coğrafya ve Politika

1662: Yıllar süren uzun tartışmalar sonrasında Italyan kardinali Francesco Maria Brancaccio, yalnızca Paskalya öncesindeki 40 günlük Lent orucu süresi boyunca olmak üzere çikolatanın Katolikler tarafından tüketilmesine izin verildiğini açıklar Fakat bu tüketim sadece içecek olabilirdi; pasta ya da pastil gibi katı bir durumda işlenmiş olarak olamazdı.

1671: Fransa kralı 13. Lui'nin emrindeki büyükelçilerden biri olan Plessis-Pralin dükü, kralın itibarını zedeleyen Bordelais'a karşı mücadele vermekteydi. Kurnaz günlerinden birinde, Bordelais asilerinin dikkatini dağıtmak amacıyla bir şekerleme icat etmeyi düşünür. Bu fikrini ahçıbaşısı Lassagne'ya önerdi. O sıralarda ahçıbaşı Lassagne, tesadüfen altında çalışan ahçılardan birinin, bir bademi şeker parçaları ile kapladığını görür. Pralin fikri bu şekilde doğar. Yine de çikolata ile kaplı gerçek pralinin icat edilmesi için daha uzun bir zaman geçmesi gerecektir.

Kakaoya Karşı Bir Tehdit

17nci yüzyılda kakao tarlalarına fazla ekim yapılması toprağın verimini azaltır. Diğer yandan da sömürgeciler yerel halkı çarpıcı bir şekilde etkileyen salgın hastalıklara neden oldular. Yüz binlerce insan yaşamını kaybeder; yerel işgücü güçlükle bulunur hale gelir ve Ispanyollar binlerce kakao çiftliğinde çalışacak işçiyi bulamaz hale gelirler. Bu noktada kakaonun başarısı kendi geleceğini tehdit eder bir hal alır.

1700 - 1900

18inci yüzyılda, Pascal ve diğerleri gibi deneylere dayanan bilime inanan bilim adamları modern bilimin temelini oluşturmaya başlarlar ve sonucunda, çikolatanın tıbbi potansiyeli geri plana kayarken besin değeri ve lezzeti ön plana çıkmaya başlar. Aynı zamanda çikolata meşrubatının tarifi de daha basit ve saf bir hal alır; kakao, şeker, vanilya ve süt başrole gelirlerken, misk ve kehribar gibi maddeler kullanılmaz hale gelir.

Kaliteli çikolatanın tadına varmak, her türlü rahatsızlıkları iyileştirmesindeki potansiyelinden daha önemli olmaya başlar.

Bugün birçok çikolata müzesinin koleksiyonlarında 18inci yüzyıla ait zarif ve güzel porselen ve züccaciyeler bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak o zamanlarda çikolata içiminin çok yaygın olduğu sonucuna varabiliriz. Fakat gerçek bunun tam tersidir; çikolata tüketimi, o zamanlarda zaten çok yaygın duruma gelmiş olan kahve ve çay tüketiminin çok altındadır, ve yüksek fiyatı nedeniyle sadece halkın en üst tabakaları tarafından tüketilebilen bir gıda maddesidir.

Çikolata için kullanılan tam bir porselen takımı, bir kişinin servetini sergilemesi için bir vesileydi ve düzenli olarak çikolata tüketebildiklerini göstermektedir. Bu nedenle o yıllarda çikolata tüketimi sınırlıdır ve çikolata için kullanılan porselenler, ailenin servetinin bir göstergesidir.

1725: Bitki bilimcisi Henry Sloane, konusu sadece kakao ağacına ayrılmış olan ilk kitabı yazdı.

1728: Fry ailesi Ingiltere'nin Bristol şehrinde ilk çikolata fabrikasını kurdu; kakao çekirdeklerini işlemek ve öğütmek için hidrolik makinalar ve donanım kullanıyorlardı.

1732: Fransız sanatkarı Debuisson , kakaoyu öğütmek için bir masa icat etti. Insan gücü gerektirmesine rağmen kakao işlemeyi daha verimli hale getiriyor ve bu zor işi biraz daha kolaylaştırıyordu.

1737: Linnaeus tarafından kakao ağacına bitki biliminde kullanılan resmi bir Latin isim veriliyor: Theobroma cacao. Isim ağacın efsanevi geçmişine atıfta bulunmaktadır ve "tanrıların gıdası kakao" anlamına gelmektedir.

Kakaonun Amerika kıtası kaynaklı olmasına rağmen Amerika Birleşik Devletleri çikolata ile ilk defa 1765 yılında tanışır. Onu Amerika Birleşik Devletleri'ne getiren bir Ingiliz devlet komiseri olan John Hannon oldu. Doktor James Baker ile birlikte ilk çikolata fabrikasını Massachusetts eyaletinde kurdular.

1778: Kakao çekirdeklerini otomatik olarak öğüten ilk makineyi Fransa'da Doret imal etti.

1822: Dünya çikolata konusunda giderek çoştukça küresel kakao talebi artmaktadır. Fakat Latin Amerika'da politik istikrarsızlık artmakta ve çiftliklerde çalışacak işçiler azalmaktadır. Bu nedenle kakao tacirleri değerli ağaçlarını büyütebilecekleri yeni topraklar ararlar ve bunları Ekvator, Brezilya, Asya ve Afrika'da bulurlar. Fakat bunun Afrika'da başarılması ve kakaonun bir başarı hikayesi haline gelmesi, onlarca yıl boyunca süren bir çok denemeden sonra gelecektir. Sonuç olarak kakao ticareti zamanla eski alanlardan yeni tarım alanlarına kaydı.

1828 yılında Hollandalı Coenraad Van Houten , kakao presini icat ederek kakao ve çikolata dünyasını etkileyecek çok önemli bir icatta bulundu. Bu pres, kakaodaki katı maddeleri kakao yağından ayırmayı olanaklı hale getirdi. Van Houten bu icadı ile toz haldeki kakaoyu yağsız hale getirip, su ve sıvılar içinde çok daha kolay çözülmesini sağlamış oldu.

1839 yılında Alman fırıncı Stollwerck , Almanya'da bir çok çeşit çikolata ürünü ve farklı kalitelerde çikolata markası üretecek olan şirketi kurdu.

Bugünkü sert ve parlak haliyle bildiğimiz katı haldeki ilk çikolatayı kimin ürettiği konusunu tarihçiler halen tartışmaktadırlar. Ingiliz Fry ailesi , ilk katı çikolata çubuğunu 1846 yılında pazarladıklarını iddia etmektedirler; bu tarihte önemli bir adımdır. Unutmamalıyız ki çikolata özgün olarak esas bir içecek şeklinde tüketiliyordu. Bazı kurabiyelere ve pastalara katılıyordu ama hiç bir zaman katı olarak tüketilmiyordu. Kakao ve çikolata üretiminde ve sanayileşmesindeki gelişme çikolataya yaratıcı ve yenilikçi şekiller vermeyi ve artık görünüşünü tamamen değiştirmeyi mümkün kıldı.

Amerikan çikolata tarihinde Baker ve Hannon'dan sonraki bir başka önemli isim, Italyan bir şekerlemeci olan Ghirardelli 'dir. Sık sık Peru'ya seyahat ediyordu ve altın arayıcılarına satmak üzere San Francisco'ya çekirdek kakao ihraç etmeye başladı. 1860 yılına gelindiğinde Ghirardelli bir şans eseri olarak neredeyse tamamen yağsız kakao tozu üretmeyi keşfetti. Çalışanlarından biri bir miktar artık kakao çekirdeğini pamuklu bir torbanın içinde günaşırı bırakmıştı. Ertesi sabah Ghirardelli kakao yağının torba tarafından emildiğini ve zemine aktığını keşfetti. Ghirardelli daha sonra kakao yağını öğütülmüş kakaodan arıtmak için bir metod tertip etti ve sonucunda suyun içinde çok kolaylıkla çözülebilir bir kakao tozu yarattı.

Italya'da 1865 yılında çikolata ilk defa fındık ezmesi ile karıştırıldı ve ilk gianduja doğmuş oldu. Çok sevilen bir tarife haline geldi ve "gianduietti" denen, saf giandujadan yapılan bonbon şekerlemesinin çok tutulmasına yol açtı.

Henri Nestlé , sütten sıvının buharlaştırılarak süt tozu elde edilmesini sağlayan bir metod buldu. Bu Isviçre'de kalıp haldeki ilk sütlü çikolataların yapılmasına yol açan mükemmel bir buluştu. Bu onları o zaman meşhur yaptı ve halen de bu ünleri sürmektedir.

18inci yüzyılın yarısına gelindiğinde katı haldeki çikolata halen pütürlü ve pürüzlü bir dokuya sahipti; yani bugün alıştığımız rafine edilmiş pürüzsüz çikolataya hiç benzemiyordu. Üretim sürecini geliştiren ve daha düzgün, daha homojen bir çikolata hamurunun elde edilmesini sağlayan yine Fry oldu. Katı çikolatanın kalitesi bu şekilde başlıca iyileştirilmiş oldu ve bu Fry'ın ilk çikolata çubuklarını yaratması için ilham oldu.

Isviçreli Daniel Peter 1875 yılında ilk defa süt tozu kullanarak ilk sütlü çikolatayı yarattı. Aynı dönemde (1879) Isviçreli Rudolphe Lindt de çikolatanın tarihçesine önemli bir katkıda bulundu ve ilk çikolata "conch" makinesini imal etti. Çikolata bu makinelerde saatler boyunca yoğurulur ve ortaya çıkan ısı sonucunda tüm sıvılar ve istenmeyen asitli kokular çikolatadan buharlaştırılarak giderilir. Sonuç, güzel tada sahip, krema kıvamında ve istenmeyen tadların bulunmadığı lezzetli bir çikolatadır.

19uncu yüzyılın sonunda bir çok Avrupa ülkesinde çikolata yasaların korumasına alınmıştı çünkü o zaman itibariyle yaygın bir dolandırıcılığa tabi oluyordu; birçok üretici, kakao yerine kakao kabukları ve kakao yağı yerine de başka yağlar kullanmak süretiyle ucuz çikolata üretiyordu. Aynı yıllarda birçok devlet gıda maddelerinin saflığı ve güvenliliğini konusunda duyarlı davranmaya başlamıştı. Avrupa'nın birçok bölgesinde çikolata ancak %32 oranında saf kakao katı maddesi içermesi halinde çikolata olarak etiketlenebiliyordu. Belçika'da 1894 yılında devlet bu oranı %35 olarak belirledi. Sıkı denetimler ve gıda sahtekarları için yapılan cezai kovuşturmalar sonucunda çikolatanın kalitesinde genel olarak bir iyileşme yaşandı.

1900'den Günümüze

20nci yüzyılın başlangıcına kadar çikolata zengin ve ünlülere münhasır olan bir ayrıcalık olarak kaldı. 19uncu yüzyıldaki çok yüksek kakao ve şeker fiyatları nedeniyle çikolata çok pahalı kaldı. Çikolata üreticileri için çikolata pazarının büyümesi, sadece yüksek gelir grubunun artış göstermesi ile elde edilebilirdi.

1900 yılları sırasında, çikolatanın içindeki iki ana madde olan kakao ve şekerin fiyatı müthiş bir düşüş yaşadı. Ayrıca kakao ticaretindeki liberalleşme ve kakaodan devlet vergilerinin kaldırılması kakao ve çikolatada demokratlaşmanın başlangıcı oldu. Sonuç olarak 10 yıllık bir süre içinde çikolata, artan sayıda orta sınıf tüketici için satın alınabilir bir duruma geldi ve bu 20nci yüzyılın ilk yarısı içinde geçerlilik kazandı.

Italya'da, tanınmış makarna üreticisi bir ailenin yakını olan Francesco Buitoni , 1907 yılında çikolata yapımı faaliyetlerine başlar. 1922 yılında, Italyancada öpücük anlamına gelen "baci"yi icat etti ve pazarlamasına başladı. Bunlar aşk mesajları içeren gümüş kağıtlara sarılı küçük çikolatalardır. Çikolata ve romantiklik elele gitmeye başlar.

Aynı zamanda dünyanın en tanınmış çikolatacıları ticaret hayatlarına başladılar; bunlar Belçika'da Neuhaus ve Godiva , Fransa'da La Maison du Chocolat ve Fauchon , ve Isviçre'de Lindt , Suchard ve Sprüngli şirketleriydi.

1820'lerin başlarından beri Ingiltere kendine has bir çikolata tadı ve lezzeti geliştirmişti. Çikolataları koyu renkteydi ve çoğu zaman nane kreması, gül ve menekşe kreması ya da zencefil gibi keskin kokular içeriyordu. Tarihçesinin Ingiliz kraliyet ailesi ile sıkı bir ilişkisi vardır. Charbonnel & Walker (1825), Ackermans Chocolates (1919), Bendicks of Mayfair gibi şirketler Kraliçe Victoria tarafından bu görevlere atanmışlardı. Bugün bile bu şirketler kraliyet ailesi ile olan bağlarını sürdürmekte ve yine aynı hayranlık verici lezzetteki geleneksel Ingiliz çikolatalarının üretimini sürdürmektedirler.

1912 yılında Belçika: Neuhaus markasının kurucusu olan Jean Neuhaus, içini krema ya da kabuklu yemiş ezmesi ile doldurduğu bir çikolata kabuğu icat etti. Böylece gerçek Belçika çikolatası olan pralini icat etmiş oldu. Herhalde 1920 yılında Jean Neuhaus kendine şu soruyu soruyordu: "Onu koruyacak şık ve elegan bir paket olmadan değerli ama narin bir pralin ne işe yarar ?" Bu soruna bir çözüm olarak pralinlerini paketleyebileceği uygun bir tasarım yarattı. Ballotin adı da verilen bu meşhur dikdörtgen kutu bugün bile Belçika çikolatalarını süslemektedir.

20nci yüzyılın başlangıcı, Avrupa ve A.B.D.'de çikolatanın üretiminin sanayileşmesinde bir patlama yaşanmasının habercisi oldu. Belçika gibi ülkeler 1910 yılında 2200 kişi istihdam ediyordu; bu sayı 1937'de 6180'e ulaştı. Bu sayılar üretimde ulaşılan hacim bakımından açık bir fikir vermektedir.

Yenilikcilik, hızlı üretim teknolojisi ve yeni pazarlama teknikleri bakımından Belçika, Avrupa'nın diğer kesimlerine göre en önde görünüyordu. Örneğin 1920 yılında, Belçika ve Anadolu'lu Kesketides ailesi, pralin ve çikolata şekerleme markası olan Leonidas 'ı kurdular. Bu önce Belçika'nın en işlek caddelerinde vitrinlerde daha düşük bir fiyatla satılıyordu; sonraları Avrupa'da ve dünyanın diğer yerlerinde de satılmaya başladı.

1920'lerdeki bir diğer icat çubuk çikolataydı. Avrupa genelinde daha çok 150 gramlık kalıp halinde üretilen çikolatalar çok satmaktaydı. Bunu 30 gram ve 45 grama düşüren ve boyutunu küçülten ilk ülke Belçika oldu; daha sonra bu yabancı üreticiler tarafından da kabul gördü. Çikolata çok yaygınlaştı ve kendini şımartmak isteyen bireyler için fiyatı uygun bir atıştırma mezesi haline geldi.

Birinci Dünya Savaşından sonra çikolata Orta Avrupa'da yavaş ama emin adımlarla yeni bir yer kazandı ve ayrıcalıklı bir lezzet olmakdan çıkarak kitleler tarafından tüketilen bir gıda haline geldi. Birinci Dünya Savaşından önce işçi sınıfı çikolatayı sadece Noel ve doğum günleri gibi özel durumlarda tadma fırsatına sahip olabiliyordu. Düşük gelir düzeyleri ve pahalı fiyatı, çikolatayı lüks bir madde yapıyordu. Birinci Dünya Savaşından sonra çikolata üretimindeki yeni bir sanayileşme ve otomasyon dalgası sonucunda bütün bunlar değişti ve Belçika üretim maliyetindeki verimliliğin artırılması konusunda ön plana geçti.

Çikolata ürünlerinin geliştirilmesi de yeni seviyelere çıkarılmıştı. Artık sadece içecekler ve pralinler ile sınırlı kalınmıyor, sonu gelmek bilmeyen yeni olanaklar geliştiriliyordu; içi boş figürler, çikolata çubukları, içi doldurulmuş yumurtalar, truffle adında ve mantarı andıran şekerlemeler, kurabiyeler, dondurmalar, ekmekler ve kahvaltı çörekleri bunlardan bazılarıydı.

Türkiye'de çikolata üretimi esas olarak bu döneme tarihlenir. Elit Çikolata ve Şekerleme San. A.Ş. , Avrupa'da çikolatanın yaygınlaşma ve bir bir büyük markaların faaliyete çgeçme sürecinde 1924 yılında Istanbul'da kuruldu. Faaliyetinin ilk yıllarında çikolata, toz kakao, karamela ve şekerleme ağırlıklı üretim yapan, Türkiye'de Türk markasıyla çikolataya yön veren, lider ürünlerin üreticisi olan konumunun altyapısını bu dönemde gerçekleştirmiştir.

Ikinci Dünya Savaşından günümüze dek olan sürede çikolata tüketiminde işçi kesimi, memurlar ve üst gelir düzeyi arasındaki farklar, neredeyse yok olmuştur. Işçi kesiminin çikolatayı kalıp ve çubuk şeklinde tercih ettiği, üst gelir düzeyindekilerin ise pralinleri sevdiği anlaşılmaktadır.

Çikolatanın alt ve orta sınıfa başarılı bir şekilde tanıtılmasındaki ana neden 1930 ve 1940'lı yıllarda çikolatanın ucuz satış fiyatı değildir. Tarihçilere göre iki savaş arasındaki yıllarda çikolata kilo kalori bakımından yumurta ve ete oranla en ucuz gıda maddesiydi. Bu nedenle birçok işçi çikolatayı yorucu bir çalışmadan sonra yorgunluklarını hızla giderebilen lezzetli ve elverişli bir gıda olarak görüyorlardı.

Aynı zamanda çikolatanın bünyeyi güçlendirdiği ve aşk hayatını teşvik ettiği konusunda ortak bir kanı vardı, ve artık herkesin satın alma düzeyine gelen bir lüks tüketim maddesi olması onu çok çekici kılıyordu. Çikolata pazarındaki muazzam büyüme Ikinci Dünya Savaşı ile 1980'li yıllar arasında meydana geldi. Çikolata tüketimi her geçen gün, gündelik diyetimizin bir parçası haline geldi.

Üretimdeki yeni gelişmeler sonucunda çikolata değişik birçok yeni ve besin değeri yüksek ürüne tad veren bir bileşen oldu.

1980'li yıllarda sağlık ve fitness konusunda yeni bir trend oluşmaya başladı ve bu trendin odağı diyetlerdeki alışkanlıkların değiştirilmesiydi. Her türlü gıdanın light ve diyet çeşitleri ortaya çıkmaya başladı. Buna rağmen çikolata, her tür diyet ve egzersiz programı içinde tüketilebilen ufak ve mükemmel tad olarak yerini korudu.

Seksenli yıllara oranla tüketiciler, 1990'lı yıllardan beri gıdalara karşı daha dengeli ve ölçülü bir tavır sergilemektedirler. Sağlığımızla yediklerimiz arasında çok daha sıkı bir bağlantı kurulmuştur. Seksenli yıllar, her türlü şeker ve yağın diyetimizden safdışı edilmesi üzerine kurulmuşken, doksanlı yıllar bunları ölçülü olmak üzere, çoğu zaman saf ve doğal hallerinde, tekrar diyetimize soktu; organik, kosher ya da %100 sebzeden yapılmış çikolatalar üretilmeye başlandı.

Doksanlı yıllardan sonraki en büyük değişiklik, gıdalardan zevk alınmasının ve gıdaların sağlıklı olmalarının aynı önemde görülmeye başlanmasında oldu. Bu, çikolatanın revaçta kalmasının nedenini açıklamaktadır; milyonlarca insan için çikolata, doyumsuz bir tad ve zevk olmayı sürdürdü, ve ölçülü bir biçimde tüketildiği sürece saf ve sağlıklı bir gıda olarak kabul gördü.

Doksanların sonu ve 21inci yüzyılın başlangıcı, çikolataya yeni bir itici güç kazandırdı. Her geçen gün daha çok insan, sadece lezzetli olmakla kalmayıp, sağlıklarına ve vücutlarına yarar getirecek olan gıdaları özellikle aramaya başladılar. Kakao ve çikolata üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar, kakaonun ve çikolatanın ölçülü tüketimi sonucunda potansiyel bir çok yararının olduğunu şimdiden ortaya çıkardı, ve bu yararların ilerde daha artacağı da tahmin edilmektedir. Belki de 17nci yüzyıldaki Ispanyol doktorlar ve ilk bilim adamları kakao çekirdeği ve çikolatanın beslenme ve sağlık üzerindeki faydaları konusunda haklıymışlar.

Çikolata geliştirmedeki yeniliklerden bir diğeri, inulin ve oligofructose (%100 sebze lifi) kullanılarak yararlı bakteri olan bifidobacterianın çikolatadaki üremesinde uyarıcı etki yapmaktır. Bir başkası, sütlü çikolata tadında olan ama içinde hiç bir süt maddesi ya da laktoz bulunmayan çikolatadır; sütün yerini pirinç tozu almaktadır. Bu çikolataya çok güzel bir lezzet, ve üstün besin nitelikleri vermektedir; böylece çikolata, sütteki proteine alerjisi olan ya da bünyeleri laktoz enzimini kaldıramayan artan sayıdaki tüketiciler tarafından da tüketilebilir hale gelebilmektedir.
BEN SANA KUL KÖLE OLURDUM
AMA SEN BANA BIR GÜNLÜK YAR OLMADIN...
Resim
O BIZIM KAVUSMALARIMIZ A YARIM MAHŞERE KALDI!!!
Kullanıcı avatarı
gülyabani
Mesajlar: 1862
Kayıt: 14 Mar 2007, 21:36
Konum: ankara:)

Mesaj gönderen gülyabani »

tarih kokan çikolataa....ımmm..onuda yerimmmmmm
Kullanıcı avatarı
sTRaLiS
Paylaşımcı Üye
Paylaşımcı Üye
Mesajlar: 3803
Kayıt: 24 Haz 2006, 18:08
Konum: SS.Çapa'dan
İletişim:

Mesaj gönderen sTRaLiS »

bosverın tarıhını hem cokta uzunmus,ben okumadım...yıyın gıtsın... :D :arrow: :arrow:
Resim Resimler Konusmaz Derler YALAN..O Gozler neler Anlatıyor Anlayana..Anlamak isteyene..
Resim


Vazgeçersen Kaybedersin
Kullanıcı avatarı
*CICIKIZ*
Daimi Üye
Daimi Üye
Mesajlar: 2486
Kayıt: 03 Ağu 2006, 17:03
Konum: napacan yanıma mı gelecen? ;)

Mesaj gönderen *CICIKIZ* »

sTRaLiS yazdı: bosverın tarıhını hem cokta uzunmus,ben okumadım...yıyın gıtsın... :D :arrow: :arrow:
valla b kadar tarih olan bişeyi ben yemeye kıyamam :mrgreen:
Resim

ALışma bana,ne yapacağım beLLi oLmaz,bugün varım,yarın birden yok oLurum
Dokunma bana,kapanmamış yaraLarLa doLuyum
Sevme beni,yoğun duyguLarımda kayboLursun
Çözmeye çaLışma sakın,seninLe karışır iyice kördüğüm oLurum
Güveniyorsan kendine inandır beni aşkın varLığına,sonucunda öyLe bir aşk yaşatırımki,vazgeçemezsin,tutkun oLurum ..
YıkabiLirsen duvarLarımı,sakin bırakma beni,tüm tutkuLarım ve gücümün arkasında
haLa minik bir çocuğum,büyütemezsen kayboLurum

Resim
ResimTAKLITLERIMDEN SAKININ Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
gülyabani
Mesajlar: 1862
Kayıt: 14 Mar 2007, 21:36
Konum: ankara:)

Mesaj gönderen gülyabani »

hişç farketmezz yerimm bennn..sen yeme cicikızz hepsi bana kalsın :D :D
Kullanıcı avatarı
GökkUşAgI
Paylaşımcı Üye
Paylaşımcı Üye
Mesajlar: 3055
Kayıt: 18 Oca 2007, 11:49

Mesaj gönderen GökkUşAgI »

sTRaLiS yazdı:bosverın tarıhını hem cokta uzunmus,ben okumadım...yıyın gıtsın...
Bi itiraf yapayıımı ben bu konuyu yolladım ama bende sadec basını okdum baktım çok uzun...
bencede yiyelim gitsin...BI karemala sepeti olsa ne güsel olrdu....canm istedi birden
BEN SANA KUL KÖLE OLURDUM
AMA SEN BANA BIR GÜNLÜK YAR OLMADIN...
Resim
O BIZIM KAVUSMALARIMIZ A YARIM MAHŞERE KALDI!!!
Kullanıcı avatarı
gülyabani
Mesajlar: 1862
Kayıt: 14 Mar 2007, 21:36
Konum: ankara:)

Mesaj gönderen gülyabani »

gökkuşağı gel anlaşalım..sen karamela sepetini al ben karamelini yiym sende sepetini.. :D ?? :huh:
seyyid
Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
Mesajlar: 4
Kayıt: 05 Haz 2009, 16:10

Mesaj gönderen seyyid »

yemesini severim icat edenlerden allah razi olsun
Kullanıcı avatarı
ab-ı hayat
Isındım Buraya
Isındım Buraya
Mesajlar: 387
Kayıt: 21 Tem 2009, 10:31
Konum: alabildiğine uzaklardan

Mesaj gönderen ab-ı hayat »

okumadım ama güzel bir tarihçeye benziyor.yazı rengi tipi falan hoşuma gitti. :D :D
nozan11s
Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
Mesajlar: 1
Kayıt: 18 Eki 2009, 12:02

OK

Mesaj gönderen nozan11s »

Çok güzel Olmuş Saol
Cevapla

“Okuyalım Öğrenelim Genel” sayfasına dön