Bidibidi Yenileniyor !

23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com


[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü

[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler


KAYDOL

Bülent Akyürek

Sanatçılar , Tarihçiler , Bilim Adamları, Siyasetçiler ve Dahası. Hayatları , Resimleri , Biyografileri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

Bülent Akyürek

Mesaj gönderen deniz gözlü »

Bülent Akyürek seksenli yıllarda tek başına çıkardığı anarşist dergilerle edebiyat çevresine girdi ve on yedi yaşından itibaren romanları yayınlandı. Biri sağcı, öteki solcu iki yaşlı akrabası ölünce iki çatı katı dolusu kitapları çocuk yaşta tarafsız okumuştu. Zaten o yıllar terör yılları olduğundan siyasete karşı kin beslemiş olacak ki yeni kuşağı konuşmaları ve yazılarıyla siyasetten uzak tutmaya çalıştı. Hiç bir zaman ideolojik bir görüş, kurum, kuruluş, dernek tabelasının altından geçmedi. Asla oy kullanmadı. Doğuştan karaciğer hastasıydı ve on yaşında dalağı ameliyatla çıkarıldı. On senedir Almanya?ya çalışmaya gidip izini kaybettiren babasından haber alınamıyordu, mahalle terziliği yapan annesinin büyük gayretleriyle zor da olsa çocukluğunu atlatmış oldu. Bu dönemin büyük kısmı çeşitli akrabalarındaki sığıntı odalarında geçti. Babası yurda döndükten sonra da rahat durmadı. Alkol huzursuzlukları, kumar ailenin bir ferdi olmuştu. Babasının kumar tutkusu Bülent Akyürek?in bilincine kaybetme korkusunu günden güne derinlemesine kazıdı. ?Kaybetmemek için kazanmamak gerekir? diyor Itin Biri adlı romanında. Cinnetim Cennetimdir, Yağmur Getiren Fırtına, Zamanın Efendisi romanları başta olmak üzere bütün kitaplarında baba hegomanyadır ve yağmalayıcı güç olarak tanrı tarafından yeryüzüne indirilir. Devleti ve babayı aynı kefeye koyan düşünce sisteminin temelleri yaşayamadığı çocukluğunda atılmıştır. Babasına karşı annesini korudukça zayıftan yana bir tavrın askeri olacağını bilmiyordu. Babasını elinden alan Almanya, onu bir canavar olarak tekrar Türkiye?ye göndermişti. Bu yüzden batıyı da hiç sevmedi. Düzensiz aile yaşantısı okul hayatını hep yaraladı. Liseyi bitirebilmek mucizeydi ve lise bitmeden kitapları yayınlanmaya başlamıştı. Zaten Lise bittiğinde bölme işlemini bile öğrenemeden mezun oldu.

Kemikleri eriyordu, zor bela atlattığı iki yıllık felçten sonra topal kaldı. Sonra diğer bacağı ve bütün kemikleri erimeye başladı. En cılız bir hava akımı onu Ağustos ayında bile donduruyordu. Evden çıkamaz oldu. 1997?den itibaren bütün sesler onu cinnete sürükledi. O gün bugündür yirmi dört saat kulaklarına taktığı iki plastik tıkaçla yaşıyor, odasından çıkmıyor, protezli bacaklarıyla da hareket kısıtlılığı yaşadığından yürümekten korkuyor. Şizofren ve psikoz olduğundan kendini insanlardan uzak tutuyor. Hayatı boyunca aylık kişisel masrafının 40 doları aşmadığını yıllardır verdiği röportajlarından biliyoruz. Tembellik hakkını savunan bir yazarın önce kendi tüketimini durdurması gerekmiyor mu zaten? Kapitalizmle savaşmanın başka bir yöntemi olsaydı, kesinlikle onu da yapardı?



Toplum ve öteki, onun kitaplarında kurtarıcı değil daima bireyi yok edicidir.

Bülent Akyürek birinci tekil şahısla yazdığı bütün romanlarında sahtecilikten kurtularak suçu hep üstlenmiş oldu.

Onun kahramanları düşünmekten,kırılmaktan, doğruyu söylemekten tutunamamış yoksul yarı tanrılardır. Bu çağa düşmüş bir ilkçağ filozofu gibi tembellik hakkını geri isterken modernizme karşı düşmanca tavırlar takınırlar. Araba süremezler, bilgisayar, cep telefonu kullanmazlar, televizyon seyretmezler, yemek yemezler, eğlenmezler, uyumazlar. Tıpkı kendisi gibi bütün kahramanlarının tek lüksü çay ve sigaradır. Şizofren ve manik kahramanları kafalarının içindeki dünyayı dış dünyada bulamadıkları için öfkeli bir tutumla hatalar yaparak hayatlarını zora sokarlar. Günden güne eriyip biterlerken intiharı bir umut gibi avuçlarında sıkarak hep onuncu köyden çığlık atarlar. Kahramanları kaybetme korkularını sonunda ?intihar ederim? diyerek yenerler. Hakikati arayanın yanı başında ölümün kol gezmesi mutlu eder onları.

Akyürek, çıplak, yalın insandan yanadır. Aradığı çıplak insan tüm duygularıyla ortada olacak ve rol yapmayacaktır. Dilin, siyasetin, dinin, üretim ve tüketim araçlarının kalıba soktuğu insanoğluna hiç olmayı öğütlerken onları var edeceğinin farkındadır. Çıplak insanı idealize ederken Marquis De Sade kadar hırçınlaşır, Dostoyevski kadar çocuklaşır ve Thomas Bernhard ya da Proust gibi izole olur.

Kısa, aforizmik, kırık cümleleri keskin ve benzersizdir. Kesin yargılar taşıyan bu cümleler yıllarca çivi gibi okuyanın hafızasına saplanır. Bunu yine ?Her cümlemi dünyadaki son cümlemmiş gibi kurarım? derken, en güzel kendisi açıklamıştı. Bir cümlede mizah, öfke ve dramın kesişebilmesi çok nadir yazarda görünen bir özelliktir ama bütün kitaplarında bütün cümlelerin böyle olması başka bir yetenek istiyor olsa gerek!

?Bir gün okuyacak kitap kalmayınca yazmaya karar verdim? dediğinde on yedi yaşındaydı. Onun kendine olan aşırı güveni, gençliği, ataklığı, hızla kitaplar yazıp yayımlamasının, aceleci ve coşkulu kaleminin hiç durmadan yazmasının temelinde ölüm korkusunun işaretleri aşikardır. Tıpkı kemikleri gibi kahramanları günden güne erirler. Hepsi hastalıklıdır. Isyan içindedir. Yıkıcıdır?

Seksenli yıllardaki klasik roman anlayışını 17 yaşındaki bir gencin yıkması hayretle karşılandı. Her kitabı ?Roman kurallarına aykırı? denilerek eleştirildi. Oysa Bülent Akyürek dili, kurguyu, diyalogu, zaman ?mekan olgusunu, tip-yan tip-karakter yapılarını yıkarak, işaretlerini Oğuz Atay?ın verdiği Yeni Türk Romanı?nın temellerini atıyordu.

Yazarken ne kendine ne de başkalarına acıdı. Acımasız romanları; insanı din, dil, cinsellik, hakikat, apolitizm, özgürlük, tembellik hakkı bağlamında incelerken bulduğu psiko ayrıntılar ruh bilimcilere kaynak oldu. Şizofrenik arka planla yazdığı romanlarını cesaretle sürdürebilmenin biricik yolu kendini zamanın dışına fırlatmasıyla mümkündü, dediğini yaptı ve ?Şimdilik kitaplarımı bir mayın gibi toprağın dibine gömüyorum, yüzyıllar sonra bile olsa patlayacaklar? diyerek konuyu noktaladı.

Romanlarını sinirlenmeden okumak zordur. ?Mutlu insanlar ****** çocuğudur, bizi mutsuzluk insan edecek? diye bir satırla karşılaştığınızda neşeli olabilirsiniz!

On yedi yaşından beri romanın haçını sırtında taşımaktan yorulmadı. Her röportajı gündem yarattı, televizyon konuşmalarını izleyen insanlar kanalları topa tuttu. ?Bana sahip çıkacak insanlar bugün burada bana küfredenlerin çocukları olacaktır.? demekle geleceğe olan inancını ispatlıyor gibiydi.

Bülent Akyürek olmak, bu dünyayı cehennem gibi yaşamaktır. Çöldeki Penguen olmaktır.
Kendisiyle yüzleşebilen ve komplekslerinden arınmayı bilen insanlar onunla bir gün mutlaka bir yerlerde kesişirler.

Akyürek, öncü romancılığıyla yazmanın nasıl olacağını öğrettiği kadar, aydın olmanın ne demek olduğunu da hep göstermeye çalıştı. En büyük kavgalarını sanat ortamlarında verirken hep tepki aldı. Bir mayın eşeği gibi önden gidip parçalandığında açtığı yoldan binlerce insan yürüyordu. Marjinal, yer altı romanlarına 2005 yılında ?Kadınlar Üzerine Ahmet Abi?nin Gözünden Kaçanlar? adlı kitabıyla ara verdiğinde, kitap yılın çok satanlar arasına girip kıyametler kopardı. Çünkü bir çok edebiyatçının kadınlar üzerine prim yaptığı bir ülkede, kadınlara inanılmaz eleştiriler getirerek küfrediyordu.

Şu an; Boş Laflar Antolojisi, Evde Sevgili Tamiri, Türklerde Beden Dili, Seviyordum Söyleyemedim, Rakı Şişesinde Zemzem, Kan Gruplarına Göre Kişilik Tahlilleri kitaplarını yayına hazırlıyor. Tabi ki yine taşınmak için ev arıyor. Çünkü gürültü hastalığı yüzünden bir evde hiçbir zaman on üç ay oturamadı!

Mustafa Akyol


KITAPLARI

1991 - VE TANRI A?LADI (Roman)

1993 - CINNETIM CENNETIMDIR (Roman)

1995 - ITIN BIRI (Roman)

1997 - YA?MUR GETIREN FIRTINA - URAGAN (Roman)

1998 - ÇÖLDEKI PENGUEN (Deneme)

2002 - ZAMANIN EFENDISI (Roman)

2005 - KADINLAR ÜZERINE AHMET ABI'NIN GÖZÜNDEN KAÇANLAR

2005 - BOŞ LAFLAR ANTOLOJISI

2005 - YILGIN TÜRKLER

2007 - SEVIYORDUM SÖYLEYEMEDIM
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

KUR?AN?IN SOPASINI YEDIM

Mesaj gönderen deniz gözlü »

KUR?AN?IN SOPASINI YEDIM

Lise döneminde kalem oynatmaya başlayan Akyürek, Yeraltı (underground) edebiyatı denilen türde yazıyordu romanlarını. Uzun süre kendini kabul ettiremedi bu nedenle. Tam edebi çevrelerde yer edinmiş, artık tarzı kabul edilmişti ki o roman yazmayı bıraktı. Çünkü hayatını temelinden değiştirecek bir şey olmuştu. 35 yıldır ateist olarak devam ettiği yaşantısı 3 gece üst üste gördüğü rüyalar ile değişiverdi. Her ne kadar o, 18 bin kitap okumuş, 20′ye yakın kitap yazmış bir adam olarak, hidayete erecekse de daha entelektüel bir biçimde olur diye düşünürken, mistik bir şekilde dönüş yaptı. ?Kurban olduğum Allah, bana sırlar dünyası gibi 3 gün süren bir rüyayla hidayeti nasip etti. Bu dönemde ?Bana da mı Allah?ım, bana da mı aksakallı dede? diyordum? diye anlatıyor bu süreci. Ilk gece rüyasında bir mübarek gören Akyürek sabah uyanınca Froyd?dan, bilinçaltından açıklama getirmiş. Ikinci geceden sonra ?yok bu iş bu kadar ucuz olamaz? demiş. Üçüncü gece rüyasında Ankebut Suresi?nin ilk on ayeti okunduktan sonra, dürülüp sopa haline getirilmiş. Bu sopayla mübarek tarafından temiz bir dayak yiyince kabullenmiş. ?Kur?anı Kerim?in sopasıyla şifa buldum.? diyen Akyürek, daha sonra rüyasındaki kişinin Şeyh Ali Semerkandi olduğunu öğrenmiş
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

HIÇ MÜNAFIK OLMADIM

Mesaj gönderen deniz gözlü »

HIÇ MÜNAFIK OLMADIM

Ben ateistken de münafık olmadım diyen Akyürek, ?şeytani bir sufle? ile yazdığını düşündüğü romanlarını elinin tersiyle itmiş. Romanları için gayrı meşru çocuklarım diyen Akyürek, arkadaşlarını da tek tek arayıp, bundan sonra durumum bu diyerek bildirmiş hidayetini. Bir kısmına da ?artık görüşemeyiz? demiş ve kendi ifadesiyle terbiyesizce bitirmiş ilişkilerini. Bu safhada romanı gereksiz bulan Akyürek, modern dünyanın bütün ucubik şeyleri ile kavga eden eleştiri kitapları yazmaya başladı. ?Hidayetten sonra aklımı başıma almaya, düzenli adam olmaya çalıştım ama gene bu anlamda verdiğim kavga da sertti.? diyen Akyürek, ?Diyeceksiniz ki Müslüman kardeşlerimize yarandınız mı? Onu da bilmiyorum. Birileri çok rahat şekilde yan yana fotoğraf çektirmek istemez benimle.? diyerek durumunu özetliyor
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

UYUMAK DAHA HAYIRLI

Mesaj gönderen deniz gözlü »

UYUMAK DAHA HAYIRLI

Akyürek?e göre sabaha kadar televizyon ve internet başında oturduğumuz için öğle namazlarına bile uyanamıyoruz. Akyürek insanlara ?sen uyuduğunda dünya öyle hızlı dönüyor ki, neler kaçırdığının farkında değilsin.? mesajı verildiğini ve kapitalizm sayesinde insanların gece ayakta tutulduğunu söylerken, Kur?an?da gece ayetlerinin varlığına dikkat çekiyor ve ?sağımıza dönüp uyusak? daha hayırlı değil mi diye soruyor. 5 vakit namaz kılsak bile namazın hakikatinden koptuğumuzu ifade eden Akyürek, ?Iki dakika namaz kılıp uslu duracaksın. Sonra bildiğin yaşam tarzını sürdüreceksin. Namazı kıldıktan sonra gidip borsayla uğraşıp namaz kılacaksın. Istikamet kaybıdır bu. Daha sert bir duruşumuz olmalı?? diyor.
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

Medeniyet yeniden tanımlanmalı

Mesaj gönderen deniz gözlü »

Medeniyet yeniden tanımlanmalı

Akyürek?e göre bizim medeniyetimiz var, Batınınki ise medeniyet değil teknoloji: ?Bize sizin kişi başına düşen buzdolabı sayınız şu kadar, bilgisayarınız bu kadar. Siz üçüncü dünya ülkesi vatandaşsınız dediler. Bir sabah uyandık ve psikolojik olarak karatahtada yenildik. Ben de diyorum ki; Müslüman?a göre bu böyle değil. Bize göre ailemizden biri hastalandığında bir saat içinde refakatçi olmak için hastane bahçesinde toplanan kişi sayısıdır medeniyet. Güç de medeniyet de budur. Ailenizden biri vefat ettiğinde bir saat içinde bir ölü başına düşen diri miktarıdır. Biz kendi değerlerimizde diretebilirsek bu terazi bunu tartamayacak. Onlar tank, top diyecek,biz refakatçi diyeceğiz. O zaman da oturup tekrar medeniyeti tartışacağız. Ortada 2 medeniyet yok bir tane , islam medeniye
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

KINAMAYALIM SAVAŞALIM

Mesaj gönderen deniz gözlü »

KINAMAYALIM SAVAŞALIM

Akyürek?in sert söylemleri olduğundan da bahsetmiştim. Bunlardan biri Israil Filistin?e her saldırdığında Müslümanların kermes düzenleyip, şiirler okuması? Bunların yerine cihadı öğütlüyor. Akyürek, ?Batılılar bomba yağdırırken bize kınama kültürünü öğrettiler. Biz sizi bombalayalım ama siz bizi mitingle eleştirin diyorlar.? Diye ekliyor. Devletin insanları namaza zorlaması da Akyürek?in diğer bir arzusu. ?Nasıl darbe oluyor jopla istediklerini yaptırıyorsa devlet, öyle bir darbe olsun ki insanlar namaz kılmaya mecbur kalsınlar! Namaz kılan insanlar yetiştirsinler. Kılmayanlar fişlensin, sürülsün. Niye? Aynı kapitalistlerin mantığı ile cevap vereyim. Namazını kılan insan suçtan ahlaksızlıktan terbiyesizlikten uzak durur. Adam öldürmez, namussuzluk yapmaz, hırsızlık yapmaz. Kolluk kuvvetlerine gerek kalmaz. Tasarruf olur. Tabi böyle söyleyince bu bir rejim sorunu oluyor
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

Yazarken korkuyorum

Mesaj gönderen deniz gözlü »

Yazarken korkuyorum

Kitaplarının tehlikeli olduğunu söylüyor Akyürek: ?Kitaplarımın ismi komik olsa da binlerce defa yazarının kellesini alabilecek kitaplar. Ben de mücadelemi bunun üzerine veriyorum. Çok korktuğum yerlerde mizaha kaçtım. Diyeceksiniz ki ?Sen çok cesur bir adam mısın?? Hayır en yazarken her zaman korkarım. Yazarken korkmayı unuttuğum sayfalar benim kitaplarım olur. Benim çay ve sigara paramı yazarlıktan çıkarmam uzun yıllar aldı ama başka bir iş de yapmadım. Profesyonellikten sonra cesur bir televizyon da olmadı ?gel burada program yap? diyen ya da cesur bir gazete sayfasını açıp ?gel burada yaz? diyemedi. Hatta cesur bir gazete gelip ropörtaj yapamaz oldu. Görselliğin rantlarını yediği bir dönemde gizli kalarak bu sert kitaplarım sayesinde hem mesleğimi sürdürebildim hem de ciddiye alındım.?
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

Mesaj gönderen deniz gözlü »

1969 Elazığ doğumlu. 1985?te Ankara?ya yerleşti. Sayısız küçük ayak işlerinde çalıştı. Çok sayıda dergi çıkardı ve batırdı. Lise ikiden okulu bıraktı. On yedi yaşından itibaren romanları yayınlandı.

Onlardan bazıları: VE TANRI A?LADI, CINNETIM CENNETIMDIR, YA?MUR GETIREN FIRTINA, ZAMANIN EFENDISI VS?

Hiç siyasete bulaşmadı ve 35 yaşına kadar Türkiye?nin en tehlikeli ateist, nihilist adamıydı?

Hidayetten sonra edebiyatı bırakıp eleştiri kitapları yazdı:

KADINLAR ÜSTÜNE AHMET ABI?NIN GÖZÜNDEN KAÇANLAR, YILGIN TÜRKLER, SEVIYORDUM SÖYLEYEMEDIM, IÇINIZDEKI ÖKÜZE OHA DEYIN, Ö?LEN NAMAZINA NASIL KALKILIR?

Hiçbir dönemde iki ayakkabı veya iki gömleği olmadı.

On yedi yıl boyunca kitapları çok az sattı, altı yıldır satış rekorları kırıyorlar ama korsandan dolayı eline bir şey geçmiyor.

Hidayette erdikten sonra artık ne yaparsa yapsın, ne yazarsa yazsın hepsi Allah için olacak diye söz verdi.

Yol parasını karşılayan herkese ve her yere söyleşi için gidiyor.

Otuz beş yıllık geçmişinin hatalarını hem beyni hem ayakları düzeltmeye çalışıyor
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

Röportaj: Muhammed Akaydın

Mesaj gönderen deniz gözlü »

içinizdeki Öküze Oha Deyin, Yılgın Türkler ve Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır? kitaplarından tanıdığımız ve aynı zamanda On5yirmi5.com sitemizin yazarlarından olan Bülent Akyürek'le geçenlerde bir sohbet imkânımız oldu. Kendisine röportaj yapmak istediğimi ilettiğimde gayet sıcakkanlı bir şekilde karşıladı beni...
Bülent Akyürek her şeyden önce sıcak ve samimi bir adamdır. Ciddi dertleri vardır. Her ne kadar görüşlerinin hepsine katılmasanız da bir sıcaklık bulacağınıza eminim... Bülent Akyürek'in en önemli özelliği kendini beğenmiş biri olmamasıdır. Kimle konuşursa konuşsun klasik yazar edasıyla kibirlenmez... Herkesi gayet ciddiye alır ve ona göre konuşur.
Ben Bülent (ağabey) Akyürek'le röportaj yaparken keyif aldım... Şimdi keyif sırası sizde...
Bülent Akyürek Hakkında?
Bülent Akyürek; çıplak, yalın insandan yanadır. Aradığı çıplak insan tüm duygularıyla ortada olacak ve rol yapmayacaktır. Dilin, siyasetin, dinin, üretim ve tüketim araçlarının kalıba soktuğu insanoğluna "hiç" olmayı öğütlerken, bu hiçliğin onları var edeceğinin farkındadır. Çıplak insanı idealize ederken Marquis De Sade kadar hırçınlaşır, Dostoyevski kadar çocuklaşır ve Thomas Bernhard ya da Proust gibi izole olur.
Kısa, aforizmik, kırık cümleleri keskin ve benzersizdir. Kesin yargılar taşıyan bu cümleler yıllarca çivi gibi okuyanın hafızasına saplanır. Bunu yine ?Her cümlemi dünyadaki son cümlemmiş gibi kurarım? derken, en güzel kendisi açıklamıştı. Bir cümlede mizah, öfke ve dramın kesişebilmesi çok nadir yazarda görünen bir özelliktir ama bütün kitaplarında bütün cümlelerin böyle olması başka bir yetenek istiyor olsa gerek!
?Bir gün okuyacak kitap kalmayınca yazmaya karar verdim? dediğinde on yedi yaşındaydı. Onun kendine olan aşırı güveni, gençliği, ataklığı, hızla kitaplar yazıp yayımlamasının, aceleci ve coşkulu kaleminin hiç durmadan yazmasının temelinde ölüm korkusunun işaretleri aşikârdır. Tıpkı kemikleri gibi kahramanları günden güne erirler. Hepsi hastalıklıdır. Isyan içindedir. Yıkıcıdır?
Seksenli yıllardaki klasik roman anlayışını 17 yaşındaki bir gencin yıkması hayretle karşılandı. Her kitabı ?Roman kurallarına aykırı? denilerek eleştirildi. Oysa Bülent Akyürek dili, kurguyu, diyaloğu, zaman?mekân olgusunu, tip-yan tip-karakter yapılarını yıkarak, işaretlerini Oğuz Atay?ın verdiği Yeni Türk Romanı?nın temellerini atıyordu.
Yazarken ne kendine ne de başkalarına acıdı. Acımasız romanları; insanı din, dil, cinsellik, hakikat, apolitizm, özgürlük, tembellik hakkı bağlamında incelerken bulduğu psiko ayrıntılar ruh bilimcilere kaynak oldu. Şizofrenik arka planla yazdığı romanlarını cesaretle sürdürebilmenin biricik yolu kendini zamanın dışına fırlatmasıyla mümkündü, dediğini yaptı ve ?Şimdilik kitaplarımı bir mayın gibi toprağın dibine gömüyorum, yüzyıllar sonra bile olsa patlayacaklar? diyerek konuyu noktaladı.


Birçok kişi sizi kitaplarınızdan tanıyor, özellikle son zamanlarda çıktığınız televizyon programlarıyla birlikte halk sizi daha da yakından tanımış oldu. Kendi dilinizden anlatmak isterseniz Bülent Akyürek kimdir, ne yapar, ne eder, nerden gelip, nereye gider? 35 yıl ateist olarak yaşadım diyorsunuz, hem o hayatı ve hem de sonraki gelişmeleri göz önünü alırsanız nasıl bir değerlendirme yapabilirsiniz?
Lisede okurken romanım çıktı, bu yüzden okulu bıraktım. Uzun süre kendimi kabul ettiremedim çünkü o ana kadar Türkiye?de olmayan bir roman türünü icad etmiştim.
35 yaşıma geldiğim zaman ise Türkiye?nin en önemli romancılarından biriyken roman yazmayı bıraktım. Çünkü hayatımı temelinden değiştirecek bir şey olmuştu.
35 yıldır ateist olarak devam ettiğim yaşantım 3 gece üst üste gördüğüm rüyalar ile değişiverdi. Her ne kadar o, 18 bin kitap okumuş, 20'ye yakın kitap yazmış bir adam olarak, hidayete daha entelektüel bir biçimde ereceğimi düşünürken mistik bir şekilde rüyayla hidayete erdim. Bu dönemde "Bana da mı Allah'ım, bana da mı 'aksakallı dede' diyordum."
Üçüncü gece rüyamda Ankebut Sûresi'nin ilk on ayeti okunduktan sonra, dürülüp sopa haline getirildi. Bu sopayla bir mübarek tarafından temiz bir dayak yiyince "Kur'anı Kerim'in sopasıyla şifa buldum."
Ben ateistken de münafık olmadım. Şeytani bir sufle ile yazdığım romanlarımı ve roman yazmayı bıraktım. Romanlarım gayrı meşru çocuklarımdır artık.
O gün bugündür modernizmin ucubik şeyleri ile kavga eden eleştiri kitapları yazmaya başladım. Dünyada ilk kez Kişisel gelişimin zararlarını anlatan "Içinizdeki Öküze Oha Deyin? kitabım neredeyse ellinci baskıya dayandı, korsanlarıyla birlikte yüz binlerce okundu. Aynı başarı ?Yılgın Türkler? kitabım için de geçerli ve son kitabım ?Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır? ile bu çağ insanına namazın önemini anlattım, o da çok okundu, inşallah bundan böyle hizmetlerim devam edecek.
Her yerde sürekli söylediğiniz ve yakındığınız şey modernizm? Peki, nedir bu modernizmle alıp veremediğiniz şey?
Modernizm; bireylerin, sosyal grupların, küçük devletlerin emperyalistler tarafından kolayca ve çaktırmadan sömürülüp kontrol edilmesi için uydurulmuş bir denetim mekanizmasıdır.
Dikkat edin, dünyada modern olmayan insan kayıt dışı bireydir. Buna sinir oluyorlar. Iki keçiyle bir köyde ömrünü tamamlayan adamdan nefret ediyorlar çünkü ondaki insanlık emareleri, yetinme duyguları, tüketmeme alışkanlığı kapitalistleri zarara sokuyor.
Modernizme inat bir söğüt ağacının altında namaz kılıp su içerek yaşarsak bunlar batacak. Ben kitaplarımla tembelliğe övgüler yağdırarak bir savaşın hazırlığını yapıyorum. Onlar koşturup dursunlar uzayda. Eğer biz burada oturduğumuz yerden kalkmamayı becerirsek bu savaşı kazanırız vallahi.
Ingilizce öğreniyoruz bilgisayar istiyorlar, onu öğreniyoruz başka bir program istiyorlar, istekleri bitmiyor. Sadece ?iyi bir insan?ın değeri kalmadı dünyada? Bilgi ve yetenek yüklü bir insan iyi olamıyor, ben diyorum ki hiçbir şey öğrenmeden söğüdün altında oturup zikredelim, daha büyük bir eylem planı olan varsa beri gelsin. Bu kolay bir şey değil. Modern insana bin bir zevk ve imkânla dolu bu dünyada oturun demek kolay mı?
?Ne yani oturalım mı?? diye kızıyorlar bana? Evet ben ?Sadece oturabilecek bir ordu istiyorum? Öyle bir ordu ki ayağa kalkıp ölmeye bile üşenecek? Dünyanın en cesur ordusu anlatabiliyor muyum?
Eyvallah ağabey... Biraz da kitaplarınızdan konuşmak istiyorum... En son olarak ?Öğle Namazına Nasıl Kalkılır?? kitabınız çıktı. Sahi Bülent Bey öğle namazına nasıl kalkılır?

Modernizm hepimizi bir işte veya internetin başında köle etti. Artık insanlar sabaha kadar oturup akşama kadar uyuyor. Buna dikkat çekmek istedim. Insanoğlunun fabrika ayarlarıyla oynadılar. Keşke insan yine insan olabilse, eskisi gibi?
?Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır??ın sorusu şudur: ?Ne yani cehennem olmasaydı Allah?a inanmayacak mıydık?? Peygamber Efendimiz cennetle müjdelendiği halde ibadetlerini ?Evet cennetle müjdelendim, Rabbime daha fazla şükretmeyeyim mi?? diyerek aksatmamıştır. Kaliteli bir tövbeyle affedilmeyecek suç yoktur bunu biliriz fakat tövbe etmek, başımız sıkışınca bir cümle kurmak mıdır? Yine de doğrusunu Allah bilir.
"Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır?" kitabınızda ?modern farzlar? diye bir şeyden söz ediyorsunuz, nedir o modern farzlar?
Biz yok etmeye çalışsak bile kapitalistler onu diriltecekler. Bu dinin sahibi Allah?tan sonra kapitalistlerdir merak etmeyin! Reklâmlar günde üç kez diş fırçalamanın öneminden dem vurarak diş fırçası, diş macunu satışlarını pompalıyor. Günde üç kez yemek yeme alışkanlığı farz oldu, Ingilizce, bilgisayar bilmek farz?
Yılda bir ay Akdeniz sahillerine gitmek, düğünde içmek, ramazanda pide yemek, yılbaşında dansöz izleyerek kafa çekmek, Sibel Can Rejimi, çocuklarımıza yaş günü düzenlemek farz? Işte ben ?modern farzlar? diye bunlara diyorum. Modern farz ve hazlara gösterdiğimiz ciddiyeti namazlarımızda göstersek problem kalmayacak. Bir de bir gün öleceğiz, unutma diyorum kendi kendime.
Duyduğumuza göre bu sıralarda yeni bir kitap çalışmanız var. Kitabın konusu ne olacak acaba? Biraz anlatır mısınız?

Biliyorsunuz "Mavi Marmara Gemisi" tarih yazdı, ben de o süreçte yazdığım ve tüm memleketin heyecanla okuduğu yazılarımı toparlayıp ve birçok yeni yazı ekleyerek çalışmaya başladım. Inşallah bu kış yeni kitabım "Mavi Marmara" ile heyecanlanacağız.
Bülent Akyürek'in Bazı Kitapları:
Romanları:Itin Biri

Yağmur Getiren Fırtına

Zamanın Efendisi
Eleştiri kitapları:

Çöldeki Penguen

Kadınlar Üstüne Ahmet Abi?nin Gözünden Kaçanlar

Boş Laflar Antolojisi

Seviyordum Söyleyemedim

Yılgın Türkler

Içinizdeki Öküze Oha Deyin

Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır?


Onca şey yazıyorsunuz, anlatıyorsunuz, söylüyorsunuz? Peki, sizin derdiniz ne? Neler yapmak istiyorsunuz? Nedir hayalleriniz?
Nobel ödülünü alıp dişlerimi yaptırmak istiyorum. (Gülüşmeler) Şaka bir yana çok okudum, çok yazdım ve protez bacaklarımla memleketin en çok gezip konferanslar yapan adamlarından biri oldum. Inşallah aynı şeyleri yapmaya devam edeceğim, tabii sizin dualarınızla daha da güçlenerek. Benim hayalim yazdıklarım sebebiyle asılmak olmuştur hep, bunun hayalini kurmadığım gün yok gibidir. Onun için de dualarınızı bekliyorum!
Ne diyeyim Allah gönlünüze göre versin... (Gülüşmeler) Hadi klasik bir soru soralım: 10 yıl sonra kendinizi ya da toplumu nerede görüyorsunuz?
Hepimizi Kudüs?te namaz kılarken görüyorum. (Gülüşmeler)
Bu çağın bir kutbu ya da kanaat önderleri var mıdır sizce?
Olmaz olur mu? Kuran, sünnet, google? (Gülüşmeler)
Biraz da üzerinde ısrarla durduğunuz şu kişisel gelişimden konuşalım... "Içinizdeki Öküze Oha Deyin" kitabında bunu bolca anlatıyorsunuz ama özetlemek gerekirse neler söylemek istersiniz?

Yıllardır anlattım, televizyon ve konferanslarımda konuştum, kitap son on yılın üzerinde en çok konuşulan ve yazılan kitaplarından oldu... Inanın tekrar konuşmak bana zulüm? Yaşar Nuri?nin dediği gibi: ?Hepsi kitabımda var.?(Gülüşmeler)
Ben hayatım boyunca hiçbir işte çalışmadım. Türkiye?de sadece kitap yazarak karnını doyuran birkaç insandan biriyim... Fincan Yayınları?nda çok ucuza baskısı yapıldı. "Içinizdeki Öküze Oha Deyin" kitabım dört yüz sayfa, özetlemek çok zor, hatta son 20 sayfasında şu bölüm var: EŞEKLER IÇIN GENEL TEKRAR? Inanın aceleyle kurduğum cümleler kitabıma haksızlık oluyor. En iyisi okumak... Böylece çay paramızı da çıkarmış oluruz. (Gülüşmeler)
O zaman biz de röportajımızı okuyanlara öyle diyeyim... Kişisel gelişimle ilgili ne öğrenmek istiyorsanız Bülent Akyürek'in "Içinizdeki Öküze Oha Deyin" kitabını okuyun... Peki, Bülent Bey her şey değişiyor, muhafazakârlık neredeyse kalmadı... Sizce hâlâ muhafazakâr olan bir şey var mı?
Dikkat edin kapitalist tüccarlar ve Batı her şeyin değişmesini yeni tatlar peşine düşmemizi isterler ama Coca Cola?nın formülünü değiştirmezler. Dünyanın en muhafazakâr şeyi Colanın formülü... Allah sonumuzu hayretsin.
Siz de On5yirmi5'in yazarlarındansınız... Sitemize yabancı değilsiniz... Sizi takip etmek isteyenler On5yirmi5'ten başka nerede bulabilir?
Facebook?ta hem kişisel sayfam hem de hayran sayfası var... Ayrıca takip etmek isteyenler gayri meşhur sitemiz olan www.bulentakyurek.org'dan da ulaşabilirler bana...
Bu keyifli röportaj için teşekkür ederim Bülent Bey...
Ben teşekkür ederim... Allah'a emanet olun...
En son deniz gözlü tarafından 06 May 2013, 11:37 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
deniz gözlü
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 890
Kayıt: 26 Haz 2012, 10:36

Mesaj gönderen deniz gözlü »

Ağzı olan konuşuyor

'Bu memlekette azıcık kafa dinlemek için hapishaneye düşmek, hastaneye yatmak veya ölmekten başka çaremiz kalmadı' diyen yazar Bülent Akyürek, kapitalizmin "herkesin fikri değerlidir" düşüncesini pompalaması nedeniyle bilenle bilmeyen arasında fark kalmadığını söylüyor.



EMETI SARUHAN

Susmaya övgü diyebileceğimiz "Güzel Susma Sanatı" kitabınız nasıl doğdu?
Güzel konuşmanın, güzel yazmanın, iletişimin, pazarlamanın, beden dilinin, hakkını savunmanın sanat olduğu bir çağda Antik Yunan'dan beri unuttuğumuz, Islâm kültürünün en önemli erdemlerinden olan susmaya dikkat çekmek istedim. Gürültü yüzyılındayız. Bilerek konuşan çok az kişi kaldı. Hayatı boyunca dört kitap okuyup, birkaç gazete bulmacası çözen adam kendini âlim zannedip pazara çıkıyor. "Din, dil, ırk ayrımı yapmayalım, bütün insanlar kötü. Kendinden, çevresinden, tabiattan, dünyadan, insandan nefret etmeyen hiç kimse insanlığa hizmet edemez." diyecek hale geldim.
HERKES ALIM OLMUŞ
Konuşmayan kalmadı mı?
Konuşmayan, kendince müthiş ama bana göre beş kuruş etmeyen sözlerini defalarca tekrar etmeden uyumayan adam kalmadı. Herkes kendini âlim, psikolog, avukat, yazar, şair, molla, stratejist zannediyor. Vallahi öyle. Ben cehaletinden susan insanla karşılaşmadım. Susanlar da içten içe büyük bir kibirle "Konuşsam evren yıkılır, hükümet çöker" zannıyla susuyor. Yani aslında kendi kendine konuşuyor, insanımız kendisinden başka kimsenin aklına güvenmiyor. Problem şu ki; kendisinde de zerre kadar akıl yok!
Susmak sizce neden önemli?
Bu memlekette azıcık kafa dinlemek için hapishaneye düşmek, hastaneye yatmak veya ölmekten başka çaremiz kalmadı. Ilmi, aklı, fikri olan insan köpürerek, sesini yükselterek, kalabalığın içinde coşarak konuşmaz. Eğer gerçekten bilen adamsanız özellikle gelip soru sormasınlar, vaktinizi almasınlar diye susarsınız. Insanımız varlık problemi yaşıyor. Gürültü çıkarmayınca, fikrini açıklamayınca öldüğünü zannediyor. Bir adamı üç-dört üniversiteli genç dinleyince o adamın artık bir kitap çıkarmaması mucizedir! Konuşan, gürültü çıkaran milyonlarca cahilin arasında susmak hem maharet, hem keramet sayılmaz mı? Bilen adamın susması nefs mücadelesidir.
Bilip susmak kıymetlidir diyorsunuz ama bir yandan da konuşmak gerektiğinde susmanın vebalinden bahsediyorsunuz. Hangisi?
Ağzımızı kapatıp halimizle konuşamaz olduk insanlarla. Susmak denen ilahi ilmi konuşmayla basitleştirdik. Anlamlı bakışların, yiğit tavırların, refleks imanın, Kur'an ahlâkıyla ahlâklanmanın söze ihtiyacı yoktur. Ne zaman ağzımı açsam insanları kaybettim, çünkü insanlar kendilerine dair gerçeklerle karşılaşmak istemiyorlar. Bu kadar kitap yazmış, üç bine yakın konferans vermiş bir yazar olarak çevremdekiler çok az konuştuğumu bilir. Onu da şöyle izah edeyim, mesela ekmek alırken, iki çay isterken filan cümle kuruyorum. Birçok insan benim gibi bir adamın konferans salonlarını hınca hınç nasıl doldurduğumu sosyolojik bir vaka olarak araştırmaya başladı bile. Evet, yazarken, konferans verirken başka biri oluyorum sanki, yalan değil...
Kitabınızda konuşmanın bir rejim sorunu olduğunu söylemişsiniz, onu da biraz açabilir miyiz?
Evet, herkese konuşma hakkı veren, ehliyetin olmadan fikrini söyleyebilirsin diyen, herkesin fikrine saygı gösteren demokrasi; bireyleri, toplumu, medyayı mahvetti. Üstünde on yıl çalıştığım bir konuyu konferanslarımda anlatırken bir adam çıkıp "Bence öyle değil, bence şöyle" dediğinde beyin kanaması geçirecek oluyorum. "Kimsin?" dedim bir kere; adını söyleyip, berber olduğunu anlattı. "Peki" dedim, ben elime bir makas alıp kafanın ortasına kuş yuvası açsam, sakalını oradan, buradan tırtıklayıp tıraş etsem, sonra da "Bence güzel oldu, işte tıraş buna derler, bence böyle iyi desem hoş olur mu?" dedim. Adam ne dedi biliyor musunuz? "Sen berber değilsin ki, niye sana tıraş olmaya geleyim ki?" Iyi de anam, sen de benim kadar okuyup yazmadın, kitapların yok ve itiraz ediyorsun? diye bitirdim konuşmayı. Herkesin fikri değerlidir, fikre saygı pompalaması yapan kapitalist çağ bilenle bilmeyen arasında fark bırakmadı.
KÜRT SORUNU SUSMAKLA AŞILABILIR, SUSALIM!
Sorunlar biraz da konuşarak aşılmaz mı?
Size Kürt Sorunu'nun ne olduğunu açıklayayım mı? Kürt sorunu, Kürt sorunu hakkında bu kadar çok konuşmakla derinleşti inanın. Isterdim ki bir başbakan, Kürtler'in kanaat önderleri veya siyasetçileri, ideologlarıyla birlikte bir sabah Hacı Bayram Cami'sine gidip omuz omuza sabah namazı kılsın, birbirleri için dua ederek oradan çıksınlar. Bunu niye beceremedik? Kürtler dertlerini anlatmaya çalışmaktan Istanbul Türkçesi'ne hakim oldular. Türkler ise konuşmaktan icraat yapamıyorlar.
Müslümanın prensibi olmaz diyorsunuz. Neden?
Prensipler aristokrasi ve Batı'nın icatlarıdır. Bir dine inanmayan insanların kendilerine koydukları farzlardır. Örneğin; bir Müslüman'ın tek şekerli kahveden başka prensibi olmadığını ama bir yere misafirliğe gidince önüne çay getirildiğini düşünün! Bize göre "Misafir, umduğunu değil bulduğunu yer." Misafirliğin edebi vardır. Peki, şimdi prensiplerimiz ne olacak.
Facebook ahirette referans olur mu?
Susmayı tavsiye ederken yazmamayı da tavsiye ediyor musunuz?
Çenesini tutamayan, söyleyemediği sözleri içinde yıllarca biriktiremeyen, söylenmemiş sözlerin yükünü susarak omuzlarında taşıyamayan adam yazar olamaz. Artistik susuşlardan, kibir suskunluklarından bahsetmiyorum. Nefsinizi öldürmeden, bencilliğinizi yenmeden susamazsınız. Güzel ve anlamlı susanlar ne alkolik olur ne de verem. Zoraki, çaresizlikten, kibirden susmak değil maksadım, güzel susmak, memnun susmak için yazdım kitabımı. Allah izin verirse üniversiteler açılınca "Susmak Üzerine Konuşmak Konferansları" vermek istiyorum bir iki yıl....
Konuşmaya mı karşısınız boş konuşmaya mı?
Iktidar her nefsin sınavıdır. Kelimeleri, cümleleri belli bir sayısı olan kurşunlar gibi kullanmalıyız. Dikkat edin, sözlü kültürlerden bir halt olmamıştır. Siz konuşurken başınıza bombalar yağar. Her insan bulunduğu konumda iktidar olmaya çalışıyor. Bu yüzden devirmesi gereken o kadar çok şey var ki! Yüzyıllardır bitkiler, taşlar, yıldızlar, hayvanlar, rüyalar, yiğitler sustu Facebook âlimleri, Twitter aydınları odalarından evrene cümleler yetiştiriyorlar. Ahirette Cenab-ı Allah "Getirin kulumun amel defterlerini, Facebook, Twitter cümlelerini" dese pozisyonumuz ne olacak? Kişi ahirette sevdikleriyle beraber olacaksa ve Facebook'ta beğendiklerimizle kimlerle komşu oluruz düşünen var mı?
Sizin de Facebook, Twitter hesaplarınız var ama...
Iki yıldır var, kitaplarımı ve söyleşi tarihlerini duyuruyorum. Çok fazla sahte profilim var diye arkadaşlarım açıp hediye ettiler ama ben zaten modernizmin tehlikeleriyle ilgili kitaplar yazdığım için bunları incelemek zorundayım. Sinemayı hiç sevmediğim halde birkaç filme gittim, "Içinizdeki Öküze Oha Deyin" kitabımı yazarken kişisel gelişim sektörünün zararlarını daha iyi anlayabilmek için binden fazla kişisel gelişim kitabı okudum.
Susun da kafamızı dinleyelim
Ülkemizde underground türünün önemli temsilcilerinden biri olan Yazar Bülent Akyürek "Içinizdeki Öküze Oha Deyin", "Yılgın Türkler" gibi çok ses getiren kitaplarından sonra şimdi de içinde bulunduğumuz duruma dair önemli bir tespitte bulunuyor ve "Güzel Susma Sanatı" kitabıyla "Bi susun da kafamızı dinleyelim" diyor. Medyanın objektif ve kameralarını sıradan insanın yaşamına çevirmesi, kapitalizmin herkese sen değerlisin mesajı vermesi, sonucunda herkesin ahkam keser hale geldiğine dikkat çekiyor Akyürek.
Konuşmak gerektiğinde susmak karaktersizlik
Allah için susanlara hikmet ikramı yapılıyorsa dil insan için bir imtihan mıdır?
Dilin kökü yürektedir. Tat alma ünitesi dilin ucunda, acı algılama ünitesiyse dilin arkasındadır. Dilin anatomik yaratılışına bakarak "Tatlı sözleri konuşup, acı sözleri geriye itmek" zorunda olduğumuzu söyleyebiliriz. "Konuşan milyonlarca cahilin arasında susmak en zor erdem belki de keramet" demiştik. Sözün para ettiği bir çağda, susmanın maliyeti büyük. Eğer bir karakteriniz yoksa susmayı beceremezsiniz. Konuşmanız gerektiği zamanda da susmak karaktersizliktir.
Kibirle konuşanları mı boş konuşanları mı tercih ediyorsunuz?
Inanın kibirle konuşanlardan hiç hazzetmem ama yağmur taneleri düşünce ses çıkaran, içi boş dümbeleğe benzeyen adamları dinlemek daha sevimli geliyor bana. Iddiasız, devrim yapmadan, havadan sudan konuşan bilge adamlara bayılıyorum. Sabah uyanınca iki çay bitene kadar dünyayı kurtaran adamlardan nefret ediyorum. Niye elli kişiye ahkâm kesmeden evimize gidemiyoruz? Yarabbi sabır...
Kitapta anlattığınız anekdotlar hal-i pür melalimizi anlatmak için mi oradalar?
Tabii... Okuyucusuna rüşvet veren, gönlünü hoş tutan, sırtını sıvazlayan, velinimeti gören bir yazar olmadığımı bilenler bilir. Hayatın, ülkemizin kılcal damarlarına kadar sokulup yazınca hal-i pür melalimizi anlatmış oluyorum. Istiyorlar ki ben de onlara Çılgın Türk, Muhteşem Müslümanlar filan diyeyim ama hakikati söylemek boynumun borcu... "Yılgın Türkler" kitabımla yıllarca ne eziyet çektirdiler bilseniz?
Cevapla

“Kim Kimdir” sayfasına dön