Bidibidi Yenileniyor !

23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com


[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü

[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler


KAYDOL

Türk Milleti Çok Şey mi Istiyor?

Size ait , size özel , mektuplar , denemeler , oyunlar , kompozisyonlar, hikayeler , makaleler... Kısacası düz yazılarınızı buradan paylaşıyoruz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
uzman2769
Durgun Üye
Durgun Üye
Mesajlar: 70
Kayıt: 24 Eyl 2006, 12:28

Türk Milleti Çok Şey mi Istiyor?

Mesaj gönderen uzman2769 »

Genelde kaza yapan, yaşadığı olayın üzüntüsüyle yada karşılaştığı beklenmedik olumsuz bir durum karşısında insanlar şok geçirir, olayın durumu ve boyutuna göre de kısa yada uzun süreli bir hafıza kaybına uğrarlar. Bu insanlar şoktan çıktıkları anda, en son yaptıkları ve söylediklerini yapmaya ve söylemeye çalışır. Yani kaldığı yerden devam ederler.
Hatırlarsanız, geçen hafta “Baykal'a Yazık Etmeyin!” başlıklı yazımda, CHP'nin 22 Temmuz seçimlerindeki başarısızlığının müsebbibi olarak tek başına Baykal'ı gö(ste)rmek en basit anlamda, sayın Baykal'a haksızlık ve emeğine saygısızlık olur demiştim.
Işte, parti içi muhalefetin sesini yükselttiği geçen hafta CHP lideri Baykal'ın bu sese kulak vermesi yerine, Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda Abdullah Gül'ün adaylığını kastederek “Dayatırlarsa Iç Çatışma Çıkar” sözleri, sayın Baykal'ın hala yaşadığı şokun etkisinden çıkmadığı ve hafızası, gerginliğin startını verdiği Nisan 2007'de olduğunu teyit etti. Şükür ki, bu tür sendromların geçici olduğu tıbben bilinen bir gerçektir. Allah korusun, bu tür vakaların kalıcı olması ve birde Baykal'ın meclis çalışmalarını tıkayacak sayısal bir üstünlüğü olması durumunda meclisin şahsında ülkenin hali nice olurdu?

Allah'ın aşkına! Eğri oturun ama doğruları konuşun! Cumhuriyet Tarihinden bu yana bu saygın makama, istisna olan Atatürk'ü ayırırsak 9 kişi oturmuş. Bu 9 kişinin hangi birisi toplumun tümü tarafından sevilmiş, hangi birisi toplumu tümüyle kucaklamıştır?
Şuan uzatmaları oynayan sayın A. Necdet Sezer için bir anket yaptırın bakalım. Kendisinin o yüce makamda olmasını istemeyen yüz kişiden kaç kişi çıkacak? Bu işin kitabını yazan hukukçular, bütün bu olasılıkları göz önüne alarak, belirli aşamalardan sonra, milletvekili toplam sayısının yarısından bir fazlasıyla Cumhurbaşkanı seçilebilir maddesini koymuşlar. Ve milletvekili seçilen herkes de; “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” Şeklinde yemin ederler.

Kutsal çıtının altında yapılan bu yemine göre, azınlığın çoğunluğa hükmetmeye çalışması; “milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma” ilkesiyle ne kadar bağdaşır? Yapılan kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki, AKP'nin dışında CHP ve MHP'ye oy verenlerin içinden de azımsanmayacak çoğunlukta Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığına sıcak ve olumlu bakarken, “Dayatırlarsa Iç Çatışma Çıkar” tehdidi, “Toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma” sözünün neresinde kalır?
Abdullah Gül'ün muhtemel adaylığı, anayasanın ön gördüğü şekilde işleyecekse ki farklı bir uygulama zaten söz konusu değil, buna her türlü karşı duruş, “Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma” şeklinde yaptığınız yemine ne derece bağlı oluyorsunuz?

Biliyorum, bütün bunlar demokrasiyi hazımsızlıktan kaynaklanıyor. Geçmişte çoğunluğun durduğu yerde azınlık hükümetlerin kurulduğunu, “Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz”, kanunsuz ve hukuka aykırı icraatlarda “Ben yaptım oldu” diyen cumhurbaşkanını gördü bu millet.
O kişi değil miydi ki, benim ailem dediği fotoğraf karesinde görünen tümü de bu ülkenin hortumcuları çıktı.
O kişi değil mi ki, bu gün CHP'ye seçim öncesi mihmandarlık yapmaya çalışan.
Ve o CHP değil mi ki, o kişinin mihmandarlığıyla yaptığı siyasetin semeresi olarak kendisini bugün acınacak hale sokan?
Ve içinizde o kişi kim? Diye merak eden siz değil misiniz ki, benim Süleyman Demirel diye söylememi bekleyen? Ama mümkün değil söylemem! Siz değil miydiniz ki, o kişiyi meclisten 6 defa gönderip 7 defa meclise getiren?

Bu vb. gelişmeleri hazmettiysek, %50 oy alan bir iktidar partisinin cumhurbaşkanlığına göstereceği adayı da hazmetmek zorundayız. Sevip sevmeme konusunda hiç kimsenin bir zorunluluğu yoktur. Ama “Saygı” denilen kavram zorunludur demokrasilerde. Abdullah Gül'ün adaylığına karşı olmanız, eşinin başörtülü olması değilse, yaptığınız ve yapmaya çalıştığınız başından sonuna kadar yanlıştır. Yok eğer tahmin ettiğimiz gibi sorun, eşinin başörtülü olması ise, halkın önünde lafı eveleyip gevelemeden dilinizin altındaki baklayı çıkarmanızın tam zamanı… yok eğer bunların dışında sağlık sorunlarınız varsa ki, Nisan 2007'deki söylemlerin tekrarlandığına göre olduğu görülüyor. Bunun tedavi şekli polemik yaratmak, bağırıp çağırarak hem kendine hem aile efradına zarar vermek, huzursuzluk çıkarmak değil, hastanede hekim kontrolünde olmak gerekir. Kendisine en yakın birinin “Uyan sayın Baykal, Nisan ayı geçeli 4 ay oldu Ağustos ayındayız…” demesi gerekiyor galiba!... Ne dersiniz?

Sonuç itibariyle, yasaklarla, dayatmalarla, sindirilmeye çalışmayla, siyaseten aldanma ve aldatılmayla, polisin jopu ve askerin namlusu gölgesinde yetişip büyüyen toplum, her şeyden önce insan olduğunu ve insan yerine konulduğunu görmek ve yaşamak istiyor. Günümüzde afacan çocuklara bile uygulanması doğru görülmeyen dayatma ve sindirilmekten kurtulmak istiyor. Laiklik ilkesinin dinsizlik olmadığını kitaplardan öğrendiği kadar hayatına da uygulandığını görmek, anlamak ve yaşamak istiyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan toplumun her kesimiyle, askeriyle, polisiyle, devleti ve kurumlarıyla, kanun ve yasalarıyla, inanç ve giyim tarzlarıyla, saygı ve sevgi çerçevesinde barışık bir şekilde yaşamak istiyor. Boyunu ve kilosunu bilmeyen kişilerin sırça köşklerde, kendisine biçip diktiği tek tip kıyafeti, giymek istemiyor. Başörtülü anneler, ne normal yaşamlarında kamusal alanın dışına atılmayı nede şehit anası olduğunda, elinin öpülmesi ve başının okşanmasını istiyor! Bilmiyorum Türk milleti çok şey mi istiyor?...
Cevapla

“Mektuplarınız-Denemeleriniz-Makaleleriniz” sayfasına dön