Bidibidi Yenileniyor !
23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com
[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü
[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler
KAYDOL
23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com
[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü
[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler
KAYDOL
Müsade Özdemir Şiirleri
-
- Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
- Mesajlar: 23
- Kayıt: 29 May 2009, 17:27
Müsade Özdemir Şiirleri
Adını Sen Koy...!
bir yaz sıcağının tenime dokunuşu
yaralı yüreğim kadar yakar mı?
bulutun yağmura kara sevdası,
gözlerimdeki sevda kadar akar mı?
her dem hasretindeyim
bu yürek, candan gitmek üzere.
hep…dağlar kadar özlemini büyüttüm
içimi kavuran titreyiştin sen
şimdi yüreğim çorak benim
hiçbir göz anlatamaz
sustu sırılsıklam gülüşlerim
sustum göğsümü kanatarak
gizledim o kederli siluetini
artık kapanmaz yaramsın sen
bu can, canımdan bitmek üzere
o dumanlı duruşların
simsiyah bir ufukla ömrüme düştü
susturdum yetim çığlıklarımı
içimde bitmeyen korkuya dönüştü
şimdi…seni sadece sayıklayacağım
yazık…kıramadım hasret servilerini
artık seni, kara saplı bir ok gibi
yüreğime saplayacağım
kalbimi yerinden sökmek üzere
yüreğim….kanayan bir yaz gecesi
düşlerim… yarım kalmış bir yaz fırtınası
kapanmışım terkisine simsiyah
susarsa yüreğim susar
parçalanır olanca öcüyle
siz dinleyin
bu yeryüzü, bu gökyüzü, hoyrat yıldızlar
bu gürültüler, bu yankılar, bu arya
bu benim son kanamam
gün, bensiz yüreklere doğmak üzere
bu halime aşina değilim,
her an’ıma bin dirayet,
oysa kifayetsizim,
yüzümde renk sustu,
dudaklarımda ses,
dilimde kıyametin gizli harfleri,
ömrüm ahrete gitmek üzere.
Müsade Özdemir
bir yaz sıcağının tenime dokunuşu
yaralı yüreğim kadar yakar mı?
bulutun yağmura kara sevdası,
gözlerimdeki sevda kadar akar mı?
her dem hasretindeyim
bu yürek, candan gitmek üzere.
hep…dağlar kadar özlemini büyüttüm
içimi kavuran titreyiştin sen
şimdi yüreğim çorak benim
hiçbir göz anlatamaz
sustu sırılsıklam gülüşlerim
sustum göğsümü kanatarak
gizledim o kederli siluetini
artık kapanmaz yaramsın sen
bu can, canımdan bitmek üzere
o dumanlı duruşların
simsiyah bir ufukla ömrüme düştü
susturdum yetim çığlıklarımı
içimde bitmeyen korkuya dönüştü
şimdi…seni sadece sayıklayacağım
yazık…kıramadım hasret servilerini
artık seni, kara saplı bir ok gibi
yüreğime saplayacağım
kalbimi yerinden sökmek üzere
yüreğim….kanayan bir yaz gecesi
düşlerim… yarım kalmış bir yaz fırtınası
kapanmışım terkisine simsiyah
susarsa yüreğim susar
parçalanır olanca öcüyle
siz dinleyin
bu yeryüzü, bu gökyüzü, hoyrat yıldızlar
bu gürültüler, bu yankılar, bu arya
bu benim son kanamam
gün, bensiz yüreklere doğmak üzere
bu halime aşina değilim,
her an’ıma bin dirayet,
oysa kifayetsizim,
yüzümde renk sustu,
dudaklarımda ses,
dilimde kıyametin gizli harfleri,
ömrüm ahrete gitmek üzere.
Müsade Özdemir
-
- Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
- Mesajlar: 23
- Kayıt: 29 May 2009, 17:27
Gece Yokuşları
Gece Yokuşları
umutlarıma vurduğum zincirlerdir
gecenin dik yokuşlarında beni dibe çeken
görünür hüznün silueti gecenin yırtmacında
kudurur titrek dilimin sessiz çığlıkları
delerek uykuları vedalaşır sevişen kirpiklerim
dalar uykuya şafaklar buzdan döşeklerde
o görkemli inadıyla şafak terkisinde
gizlenir buluta dolunay, olanca öcüyle
o çıkmaz sokaklı yokuşlarda
inerken kara zindanlar gecenin sahanlığına
dokunmalarıyla boşalıveren o gürültü
dökülür ölüm kılığında
işte o an…
göğün karasularında şafağın boğulduğu andır
açılır taze mezarlar gecenin yamaçlarına
orada düşlerimin çaresizliği yatmakta
daralan soluğumun ardından
orada tükenmiş ömrüm nakışlanmakta
belki yıkılacak bu yokuş
gece dayayacak şakağını pusatlara
dökülecek öpüşmelerimiz tenimize
dökülecek yorgunluğumuz
belki son bir adımda
oysa geçiyor düşlerin el vermeden
sendin gırtlağımdaki öfkeli yudumum
sendin şarap rengi şafaklarda
o sarhoş sabahların soluk başlangıçları
aksak adımlarımın tozundan
sendin gözlerimdeki buğuluk
gecenin alaca yokuşlarında
ellerin ellerime değince
salınıvereceğim saçlarından aşağıya
dolanıp gerdanına, yedi kat yüzüne yüz sürüp
bir ateş bırakarak ellerine
o gün soğuk tenini öperek öleceğim
dağılacağım gece yokuşlarına
01 /01/2004 - Datça
Müsade Özdemir
umutlarıma vurduğum zincirlerdir
gecenin dik yokuşlarında beni dibe çeken
görünür hüznün silueti gecenin yırtmacında
kudurur titrek dilimin sessiz çığlıkları
delerek uykuları vedalaşır sevişen kirpiklerim
dalar uykuya şafaklar buzdan döşeklerde
o görkemli inadıyla şafak terkisinde
gizlenir buluta dolunay, olanca öcüyle
o çıkmaz sokaklı yokuşlarda
inerken kara zindanlar gecenin sahanlığına
dokunmalarıyla boşalıveren o gürültü
dökülür ölüm kılığında
işte o an…
göğün karasularında şafağın boğulduğu andır
açılır taze mezarlar gecenin yamaçlarına
orada düşlerimin çaresizliği yatmakta
daralan soluğumun ardından
orada tükenmiş ömrüm nakışlanmakta
belki yıkılacak bu yokuş
gece dayayacak şakağını pusatlara
dökülecek öpüşmelerimiz tenimize
dökülecek yorgunluğumuz
belki son bir adımda
oysa geçiyor düşlerin el vermeden
sendin gırtlağımdaki öfkeli yudumum
sendin şarap rengi şafaklarda
o sarhoş sabahların soluk başlangıçları
aksak adımlarımın tozundan
sendin gözlerimdeki buğuluk
gecenin alaca yokuşlarında
ellerin ellerime değince
salınıvereceğim saçlarından aşağıya
dolanıp gerdanına, yedi kat yüzüne yüz sürüp
bir ateş bırakarak ellerine
o gün soğuk tenini öperek öleceğim
dağılacağım gece yokuşlarına
01 /01/2004 - Datça
Müsade Özdemir
-
- Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
- Mesajlar: 23
- Kayıt: 29 May 2009, 17:27
Gece Yokuşları
Gece Yokuşları
umutlarıma vurduğum zincirlerdir
gecenin dik yokuşlarında beni dibe çeken
görünür hüznün silueti gecenin yırtmacında
kudurur titrek dilimin sessiz çığlıkları
delerek uykuları vedalaşır sevişen kirpiklerim
dalar uykuya şafaklar buzdan döşeklerde
o görkemli inadıyla şafak terkisinde
gizlenir buluta dolunay, olanca öcüyle
o çıkmaz sokaklı yokuşlarda
inerken kara zindanlar gecenin sahanlığına
dokunmalarıyla boşalıveren o gürültü
dökülür ölüm kılığında
işte o an…
göğün karasularında şafağın boğulduğu andır
açılır taze mezarlar gecenin yamaçlarına
orada düşlerimin çaresizliği yatmakta
daralan soluğumun ardından
orada tükenmiş ömrüm nakışlanmakta
belki yıkılacak bu yokuş
gece dayayacak şakağını pusatlara
dökülecek öpüşmelerimiz tenimize
dökülecek yorgunluğumuz
belki son bir adımda
oysa geçiyor düşlerin el vermeden
sendin gırtlağımdaki öfkeli yudumum
sendin şarap rengi şafaklarda
o sarhoş sabahların soluk başlangıçları
aksak adımlarımın tozundan
sendin gözlerimdeki buğuluk
gecenin alaca yokuşlarında
ellerin ellerime değince
salınıvereceğim saçlarından aşağıya
dolanıp gerdanına, yedi kat yüzüne yüz sürüp
bir ateş bırakarak ellerine
o gün soğuk tenini öperek öleceğim
dağılacağım gece yokuşlarına
01 /01/2004 - Datça
Müsade Özdemir
umutlarıma vurduğum zincirlerdir
gecenin dik yokuşlarında beni dibe çeken
görünür hüznün silueti gecenin yırtmacında
kudurur titrek dilimin sessiz çığlıkları
delerek uykuları vedalaşır sevişen kirpiklerim
dalar uykuya şafaklar buzdan döşeklerde
o görkemli inadıyla şafak terkisinde
gizlenir buluta dolunay, olanca öcüyle
o çıkmaz sokaklı yokuşlarda
inerken kara zindanlar gecenin sahanlığına
dokunmalarıyla boşalıveren o gürültü
dökülür ölüm kılığında
işte o an…
göğün karasularında şafağın boğulduğu andır
açılır taze mezarlar gecenin yamaçlarına
orada düşlerimin çaresizliği yatmakta
daralan soluğumun ardından
orada tükenmiş ömrüm nakışlanmakta
belki yıkılacak bu yokuş
gece dayayacak şakağını pusatlara
dökülecek öpüşmelerimiz tenimize
dökülecek yorgunluğumuz
belki son bir adımda
oysa geçiyor düşlerin el vermeden
sendin gırtlağımdaki öfkeli yudumum
sendin şarap rengi şafaklarda
o sarhoş sabahların soluk başlangıçları
aksak adımlarımın tozundan
sendin gözlerimdeki buğuluk
gecenin alaca yokuşlarında
ellerin ellerime değince
salınıvereceğim saçlarından aşağıya
dolanıp gerdanına, yedi kat yüzüne yüz sürüp
bir ateş bırakarak ellerine
o gün soğuk tenini öperek öleceğim
dağılacağım gece yokuşlarına
01 /01/2004 - Datça
Müsade Özdemir
Çok çok güzel şiirler , hepsi ayrı ayrı duygu yoğunluğunda ve hepsinin ayrı ayrı incelenmesi okunması gerekir...
Umarız bu şiirlerin sahibi de sizlersiniz , çünkü bu kısımdaki şiirlerimiz Üyelerimizi Kendi Duyguları , ya da yakınlarının kaleminden çıkmış duygular..
Öyle değilse bu şiirler için ,
ŞAiRLER VE ŞiiRLERi Forumunu tercih ediniz...
http://www.bidibidi.com/FORUM/sairler-v ... frm43.html
Saygılarımla
Umarız bu şiirlerin sahibi de sizlersiniz , çünkü bu kısımdaki şiirlerimiz Üyelerimizi Kendi Duyguları , ya da yakınlarının kaleminden çıkmış duygular..
Öyle değilse bu şiirler için ,
ŞAiRLER VE ŞiiRLERi Forumunu tercih ediniz...
http://www.bidibidi.com/FORUM/sairler-v ... frm43.html
Saygılarımla
-
- Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
- Mesajlar: 23
- Kayıt: 29 May 2009, 17:27
Dokunamam ki...!
Dokunamam ki
boz bulanık bir hayat, kar altında
avuçlarıma demir ayazı düşüren
intiharlar kuşanıyorum
belki bir kaçış, soyunarak sürgüne
gitmek ömrümün arka sokaklarına
bu bendeki göçebe ıssızlığı kimliksiz adreslerde
yazgıdır o küçük dünyama
yalnızlığı ölümsüz kılan, yarası saklı düşlerim
ördü ömrümün ağlarını acıyla
yaralarım demlendi kül rengi mahzenlerde
yitik mutluluklar diyarında
anılarımı, iklimsiz mevsimlere
tutkularımı, gölgelerin kanadına
sesimi, gecenin alaca karanlığına gömdüm
döküldü gözlerimden
her biri çiy tanesi umutlarım
şimdi üşüyorlar bir yerlerde
zemheridir bedenim
dokunamam ki...
yazdım adımı kumlara
dalgaları bekliyorum
gitmelere çeyrek var
haydi...
Müsade Özdemir
boz bulanık bir hayat, kar altında
avuçlarıma demir ayazı düşüren
intiharlar kuşanıyorum
belki bir kaçış, soyunarak sürgüne
gitmek ömrümün arka sokaklarına
bu bendeki göçebe ıssızlığı kimliksiz adreslerde
yazgıdır o küçük dünyama
yalnızlığı ölümsüz kılan, yarası saklı düşlerim
ördü ömrümün ağlarını acıyla
yaralarım demlendi kül rengi mahzenlerde
yitik mutluluklar diyarında
anılarımı, iklimsiz mevsimlere
tutkularımı, gölgelerin kanadına
sesimi, gecenin alaca karanlığına gömdüm
döküldü gözlerimden
her biri çiy tanesi umutlarım
şimdi üşüyorlar bir yerlerde
zemheridir bedenim
dokunamam ki...
yazdım adımı kumlara
dalgaları bekliyorum
gitmelere çeyrek var
haydi...
Müsade Özdemir
-
- Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
- Mesajlar: 23
- Kayıt: 29 May 2009, 17:27
Amele Doğduk
Amele Doğduk
kaybetmiş yolunu yelkovan
akrepte zehir
zaman kanatıyor kendini
ayaklarımızın altında kanlı nehir
kurumuş göl
çürümüş toprak
ve biz, dur-duraksız yol alarak
yoksunluğun dokularından oluştuk
utangaç annelerin sessiz sancılarıyla
amele doğduk
uyutulduk taş yataklar üstünde
hiçliğin yırtıp geçtiği koynumuzda
katmer-katmer
nasırlı eller
ve haykırışsız
hüsrana uğramış emeller
bebeklerin çaputla belendiği zamanlarda
toprağın rahmine döküldü alnımızdaki ter
biz ve
bizim gibiler
şimdi, bebeklerin topraksız büyüdüğü çağdayız
yine kuş yuvasında
yine lime lime
yine kuş payı lokmalardayız
alnımızda yarınlara yol alan geçmişin çizgisi var
ne bahardayız, ne de kıştayız
mevsimsiz zamanlarda
emek yoğurup
amele doğurmaktayız
benim saçlarım toza ve samana bulalı
adım bir çocuk yalnızca
haydi...
daracık patikalarda küfret yıllara
kutsa beni baba
Müsade Özdemir
kaybetmiş yolunu yelkovan
akrepte zehir
zaman kanatıyor kendini
ayaklarımızın altında kanlı nehir
kurumuş göl
çürümüş toprak
ve biz, dur-duraksız yol alarak
yoksunluğun dokularından oluştuk
utangaç annelerin sessiz sancılarıyla
amele doğduk
uyutulduk taş yataklar üstünde
hiçliğin yırtıp geçtiği koynumuzda
katmer-katmer
nasırlı eller
ve haykırışsız
hüsrana uğramış emeller
bebeklerin çaputla belendiği zamanlarda
toprağın rahmine döküldü alnımızdaki ter
biz ve
bizim gibiler
şimdi, bebeklerin topraksız büyüdüğü çağdayız
yine kuş yuvasında
yine lime lime
yine kuş payı lokmalardayız
alnımızda yarınlara yol alan geçmişin çizgisi var
ne bahardayız, ne de kıştayız
mevsimsiz zamanlarda
emek yoğurup
amele doğurmaktayız
benim saçlarım toza ve samana bulalı
adım bir çocuk yalnızca
haydi...
daracık patikalarda küfret yıllara
kutsa beni baba
Müsade Özdemir
-
- Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
- Mesajlar: 23
- Kayıt: 29 May 2009, 17:27
Azımsanacak Gibi Değil
Azımsanacak Gibi Değil
güneşsiz
gölgeler içinde sıkışıp kaldığında
dağların ötesini, bilinmezliğini düşün
çıplak kayaların
yaralı uçurumların cehennemliğini düşün
bıraktığın acı sözleri düşün
belleğime ateşten harflerin oyuluşunu
fersiz gözlerimde göreceksin
çok geçmez, cehennemin içini göreceksin
göreceksin
hafif bir sis yükselecek
masmavi göğün eteklerinde bir bulut
dünya nasıl da eskiyecek
tırman
sen de tırman o bayırları
nasıl sararırmış yeşillikler
dalında kururmuş güller, göreceksin
toprak sarıldığında beyaz tenine
incecik bedenine
düşüneceksin
kalmanın anlamsızlığını, göreceksin
rüzgarlı bayırların bahçe kapılarında
alçak pencereleri düşün
ağladığını bir bebeğin içerde
küçük kollarını ince parmaklarını
yokla
sev
yürek kanacak gibi değil
düşün sana korkuyla sarıldığını
küçücük parmakların,
nasıl da titremeye alıştığını göreceksin
korkacak-hüzünleneceksin
düşün bıraktığın kaygıları
saldığın korkuları
en gaddar en ekşi yüzünle
küfret yıllara
yaşananlara
azımsama-küçümseme
aynı acıyı yaşadığını düşün
Müsade Özdemir
güneşsiz
gölgeler içinde sıkışıp kaldığında
dağların ötesini, bilinmezliğini düşün
çıplak kayaların
yaralı uçurumların cehennemliğini düşün
bıraktığın acı sözleri düşün
belleğime ateşten harflerin oyuluşunu
fersiz gözlerimde göreceksin
çok geçmez, cehennemin içini göreceksin
göreceksin
hafif bir sis yükselecek
masmavi göğün eteklerinde bir bulut
dünya nasıl da eskiyecek
tırman
sen de tırman o bayırları
nasıl sararırmış yeşillikler
dalında kururmuş güller, göreceksin
toprak sarıldığında beyaz tenine
incecik bedenine
düşüneceksin
kalmanın anlamsızlığını, göreceksin
rüzgarlı bayırların bahçe kapılarında
alçak pencereleri düşün
ağladığını bir bebeğin içerde
küçük kollarını ince parmaklarını
yokla
sev
yürek kanacak gibi değil
düşün sana korkuyla sarıldığını
küçücük parmakların,
nasıl da titremeye alıştığını göreceksin
korkacak-hüzünleneceksin
düşün bıraktığın kaygıları
saldığın korkuları
en gaddar en ekşi yüzünle
küfret yıllara
yaşananlara
azımsama-küçümseme
aynı acıyı yaşadığını düşün
Müsade Özdemir
-
- Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
- Mesajlar: 23
- Kayıt: 29 May 2009, 17:27
Bambu'nun Bambul'ları
kumlar, çakıllar
ve bataklıkta hummalı koşuşturmalar
nal sesleri yükseliyor sert zeminlerde
kollar çıplak, pazular şişkin
kapıda çoban köpekleri
kaba kuvvetin pişkin yüzleri
maskeli baloda dans
verevine takılı gaydalı
gözleri yılız yıldız Fransız çalgıcı
masalarda zikzak çizdiren
loşlukla sarhoş spot lambaları
bir ressam paletini dövüyor
ay yok ki
kapkara yüzleri
salınıyor bambunun gevşek yaprakları
dökülüyor merdivenlere kat kat
kimi yarasa, kimi baykuş, kimi akbaba
kollar bellerde pervaz
eğrelti otları
yolunca yordamınca
uygarlık sarhoşları
kadehleri bir doldurup-bir boşaltıyor
gebere otları
adımlarla gönül büyülüyor
kasım kasım külhanbeyi
kolunda ak yasemen demeti
seviyor-sevmiyorlarda sarı papatyalar
dolanıyor
elbiseler allı pullu dantelli
hevesler saman alevi
ar damarı boşalıyor uygarlık kadehine
sabır tüketen-çile üreten kayıtsızlık
dışarıda karanlık
cadde boş, sönmüş korna sesleri
madenciler hayat yoğuruyor kuyularda
dönüş yolunda fabrika işçileri
dizleri titrek, sırtları terli
yarı uykulu gece bekçileri
birileri ve daha niceleri
boğulmuş müzik sesleri inliyor kulaklarda
umutsuz
uzaklaşıyor onur emekçileri
uykusuz gözlerde birileri
umutsuz biriler
ve daha niceleri
Müsade Özdemir
kumlar, çakıllar
ve bataklıkta hummalı koşuşturmalar
nal sesleri yükseliyor sert zeminlerde
kollar çıplak, pazular şişkin
kapıda çoban köpekleri
kaba kuvvetin pişkin yüzleri
maskeli baloda dans
verevine takılı gaydalı
gözleri yılız yıldız Fransız çalgıcı
masalarda zikzak çizdiren
loşlukla sarhoş spot lambaları
bir ressam paletini dövüyor
ay yok ki
kapkara yüzleri
salınıyor bambunun gevşek yaprakları
dökülüyor merdivenlere kat kat
kimi yarasa, kimi baykuş, kimi akbaba
kollar bellerde pervaz
eğrelti otları
yolunca yordamınca
uygarlık sarhoşları
kadehleri bir doldurup-bir boşaltıyor
gebere otları
adımlarla gönül büyülüyor
kasım kasım külhanbeyi
kolunda ak yasemen demeti
seviyor-sevmiyorlarda sarı papatyalar
dolanıyor
elbiseler allı pullu dantelli
hevesler saman alevi
ar damarı boşalıyor uygarlık kadehine
sabır tüketen-çile üreten kayıtsızlık
dışarıda karanlık
cadde boş, sönmüş korna sesleri
madenciler hayat yoğuruyor kuyularda
dönüş yolunda fabrika işçileri
dizleri titrek, sırtları terli
yarı uykulu gece bekçileri
birileri ve daha niceleri
boğulmuş müzik sesleri inliyor kulaklarda
umutsuz
uzaklaşıyor onur emekçileri
uykusuz gözlerde birileri
umutsuz biriler
ve daha niceleri
Müsade Özdemir
-
- Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
- Mesajlar: 23
- Kayıt: 29 May 2009, 17:27
Beş paralık aşk
sevda...yine sevda
yol uzadıkça uzar
gidenler unutulmuş- bekleyişler boş
kusurlar çetelesi çentiklenir
her gün bir ayrılık türküsünde
çilekeş…
ağlamaktan utanılmaz
ağıtlar tırmanır sazın tellerine
gün olur türküler de avutmaz
kırılgan sevdalarda, aşikar ayrılıklar
ateş çoğalır, duman yükselir
damla damla gözyaşı
dökülür kaşıklardan yer sofralarına
soysuzca lekelenmiş yürekler
avuç içinde gizlenmiş pençeler
böğürmeler kükremeler
paslı gırtlakta hırıltı
asalak dudakta zırıltı beş paralık aşk
debdebe
ihanet
çekişmeler
denizler kurutmaya
yılana sarılmaya
yaşamaya değil yaşatmamaya
sadakati avucumuzda boğarcasına
ölüm gelir aklımıza kurşun hızında
rüzgar durur, sular durur
ve yine eser
yine kudurur
kimin umurunda
suç mu
hep aynı
paylaşamamak
almak…almak…hep almak
bilememek..sevememek..
ömür denen şu namerdin koynunda
gidenler-gelenler
azalanlar-çoğalanlar
kurşun hızında
ömür denen şu namerdin koynunda
Müsade Özdemir
sevda...yine sevda
yol uzadıkça uzar
gidenler unutulmuş- bekleyişler boş
kusurlar çetelesi çentiklenir
her gün bir ayrılık türküsünde
çilekeş…
ağlamaktan utanılmaz
ağıtlar tırmanır sazın tellerine
gün olur türküler de avutmaz
kırılgan sevdalarda, aşikar ayrılıklar
ateş çoğalır, duman yükselir
damla damla gözyaşı
dökülür kaşıklardan yer sofralarına
soysuzca lekelenmiş yürekler
avuç içinde gizlenmiş pençeler
böğürmeler kükremeler
paslı gırtlakta hırıltı
asalak dudakta zırıltı beş paralık aşk
debdebe
ihanet
çekişmeler
denizler kurutmaya
yılana sarılmaya
yaşamaya değil yaşatmamaya
sadakati avucumuzda boğarcasına
ölüm gelir aklımıza kurşun hızında
rüzgar durur, sular durur
ve yine eser
yine kudurur
kimin umurunda
suç mu
hep aynı
paylaşamamak
almak…almak…hep almak
bilememek..sevememek..
ömür denen şu namerdin koynunda
gidenler-gelenler
azalanlar-çoğalanlar
kurşun hızında
ömür denen şu namerdin koynunda
Müsade Özdemir
-
- Hoş Geldiniz (Acemi Üye)
- Mesajlar: 23
- Kayıt: 29 May 2009, 17:27
Biz çocuk kalacağız
bir rengi
bir ahengi olmalı sevmenin
derinliğin de gözlerin de
kimse bilememeli içinden geçenleri
çocuksu bir yanı olmalı sevdanın
gül kokulu ellerinde
salıverirken yamaçlara uçurtmayı
yaşam denen uğraşın doymazlığında
insan değil bir çocuk olmalı
hani büyür, büyür de küçülürsün
öz olsan suyunu verirsin
gün boğulurken gecenin koynunda
bulut boğuşurken fırtınayla
kırağılaşan gözlere aldırmaz yürür ya birileri
çocuk olmak gelir içimden
utancımdan
düşünemem çocuksu korkuları
çocuk olmak gelir içimden
bize iğreti gelir bu yaşam
yüreğimizde bahar çırpınışları
ayaklarımız çıplak
çimenin-çiçeğin yumuşaktır dokunuşları
oysa, saman örttü suları
içinde su samurları, sanki çamurda döllenmiş ruhları
insan değil
insancıktır insanlığı yozlaştıran
dur-durak bilmeden koşturan
dolduran-boşaltan, dolduran- boşaltan
o çamur dölleri değil mi karanlık kuyuları dolduran
ben hayata umut ektim, gün gelecek yeşerecek
ehil filizlere serçeler konacak
bir şaşkını da yakama
gagasında türküsü, gözlerinde yağmur damlası
yüreğime akacak sevdası
dünyanız sizin olsun
biz çocuk kalacağız
renkli-ahenkli, haykıracağız sevdamızı yamaçlara
bulutlara
gün geceye
su samana varsın gömülsün
biz çocuk kalacağız
varsın kimsecikler tınmasın
bilmesin
biz çocuk kalacağız
Müsade Özdemir
bir rengi
bir ahengi olmalı sevmenin
derinliğin de gözlerin de
kimse bilememeli içinden geçenleri
çocuksu bir yanı olmalı sevdanın
gül kokulu ellerinde
salıverirken yamaçlara uçurtmayı
yaşam denen uğraşın doymazlığında
insan değil bir çocuk olmalı
hani büyür, büyür de küçülürsün
öz olsan suyunu verirsin
gün boğulurken gecenin koynunda
bulut boğuşurken fırtınayla
kırağılaşan gözlere aldırmaz yürür ya birileri
çocuk olmak gelir içimden
utancımdan
düşünemem çocuksu korkuları
çocuk olmak gelir içimden
bize iğreti gelir bu yaşam
yüreğimizde bahar çırpınışları
ayaklarımız çıplak
çimenin-çiçeğin yumuşaktır dokunuşları
oysa, saman örttü suları
içinde su samurları, sanki çamurda döllenmiş ruhları
insan değil
insancıktır insanlığı yozlaştıran
dur-durak bilmeden koşturan
dolduran-boşaltan, dolduran- boşaltan
o çamur dölleri değil mi karanlık kuyuları dolduran
ben hayata umut ektim, gün gelecek yeşerecek
ehil filizlere serçeler konacak
bir şaşkını da yakama
gagasında türküsü, gözlerinde yağmur damlası
yüreğime akacak sevdası
dünyanız sizin olsun
biz çocuk kalacağız
renkli-ahenkli, haykıracağız sevdamızı yamaçlara
bulutlara
gün geceye
su samana varsın gömülsün
biz çocuk kalacağız
varsın kimsecikler tınmasın
bilmesin
biz çocuk kalacağız
Müsade Özdemir