Bidibidi Yenileniyor !

23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com


[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü

[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler


KAYDOL

..:: Atatürk'ün Anıları 1 ::..

ULU ÖNDER, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'E DAIR HER ŞEY...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
scakir16
Mesajlar: 410
Kayıt: 24 Nis 2008, 21:56
Konum: Bursa
İletişim:

..:: Atatürk'ün Anıları 1 ::..

Mesaj gönderen scakir16 »

Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor. Bir ara dinleyicilere sormuş:
"Bir eşeğin önüne iki kova koysanız. Biri su dolu, biri rakı. Hangisini içer?"
Cevabı kendi veriyor: "Tabii suyu."
Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?"
Arkadan bir bekri söz alıyor. Yüksek sesle cevaplıyor.
"Eşekliğinden."
Atatürk bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor.
Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar.
Rakılarını yudumluyorlar. Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor. Atatürk el edip, çağırıyor. Soruyor:
"Söyle çocuk: Bir eşeğin önüne iki kova koysan. Biri rakı dolu, biri su. Hangisini icer?"
Anadolu tosunu yutkunuyor. Bakıyor. Gazi Paşa Hazretlerinin ve yanındaki muhterem zevatın önünde rakı kadehleri. Devletin
en büyükleri...Esas vaziyetine geçiyor:
"Rakıyı kumandanım!"
Atatürk kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın. Ata onlara dönüyor. Muzip:
"Aman beyler! Neden diye sormayın!"


ATATÜRK Ü A?LATAN OLAY

r0;Ben Insan Değil miyim?r1;
Yıl 1922. 14 Ocak gece yarısı. Mustafa Kemal in özel treni Eskişehir e doğru gidiyor. Bu yolculuk bir kamuoyu yolculuğu
olacak ve Gazi, savaş sonrası Anadoluda bazı şehirlerin nabzını yoklaya yoklaya Izmir e gidip annesini görecek. Ve Latifeyi.
Ama o gece çok sıkıntısı var Mustafa Kemal in ve bir türlü uyku tutturamıyor.
Ali Çavuş kompartımanın kapısı önünde sigara üstüne sigara içiyor. Kapıya dayanmış karanlığı seyrederken bir yandan da
kendi kendine mırıldanıp duruyor.
r0;Bu işin bu kadar çabuk oluvereceğini hiç düşünmedim.
Işte, sonunda şifreli telgraf geldi. Zübeyde anamızı yitirdik. Peki, ne duruyorum. Içeri girip onu uyandırmalıyım. Ama işe
bak, giremiyorum. Kıyamıyorum paşama. Nasıl derim ki: Anamız öldü paşam! diyemem. Onun yüreği anası için atar. Hep söyler.
Vatanı kurtarmakla anasını kurtarmak aynı anlama gelir onun için. Kapıyı açsam, telgrafı uzatsam, Paşam sen sağ ol desem Eyvah
demez mi?r17; Koca vatanı kurtardım ama anamı kurtaramadım demez mi?"
Ali Çavuş, anlattığına göre birden yerinden sıçramış. Içeriden bir ses geliyor. Mustafa Kemal sesleniyor.
Çavuş kompartıman kapısını açıp selam duruyor:
Emret Paşam.
Mustafa Kemal yatağa oturmuş soruyor telaş ile:
Ne demeye kapıda bekliyorsun sen?
Uyku tutturamadım da Paşam
Annemden bir haber var mı?
Az önce bir telgraf geldi dediler, şifreyi çözünce size sunacaklar.
Boşuna kıvranma Ali, benden de saklamaya çalışma. Ben haberi aldım.
Ali Çavuş bir şey yokmuş gibi durmaya çalışıyor ve merakla soruyor
Ne olan, ne haber aldın ki paşam? Hayır haber inşallah.
Mustafa Kemal usul usul anlatıyor.
Az önce dalmışım, rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk. Hep olduğu gibi bana bir şeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına
çıktı. Bir sel bastırdı, anamızı aldı götürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiç!..
Çavuşu bir titremedir almıştı. Derken.. Mustafa Kemal emri verdi:
Çocuk! Al getir şu telgrafı, hemen!
Ali Çavuş kompartımandan çıkar çıkmaz, çözümü getiren görevliyle karşılaştı.
Ver onu dedi. Paşamız bekliyor.
Kağıdı aldı, içeri girdi, selam durdu ve: Sen sağ ol paşam dedi.
Millet sağ olsun.
GözündEn iri bir damla göz yaşı akıvermişti. Çavuş Ağlama paşam diye yalvardı.
Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü. Ben buna ağlarım. Ama, Anavatan kurtuldu. Bununla da te selli bulurum. Benim için ikisi bir.
Işte ben bunun için:
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderinir17; diye cevap vermedim mi Namık Kemalr17;e? Birden Mustafa Kemal ile Ali Çavuş birbirlerine
sarıldılar ve açık açık, hıçkırıklarla, içli içli ağlıyorlardı.


Kıbrıs'ı verelim de kurtulalım diyenlere Atatürk'ten bir anı:

Günlerden bir gün Italyan büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve huzura davet edilir. O günün muhtelif ekonomik-siyasi
konuları hakkında konuşulduktan sonra büyükelçi: '' Ekselans dün Roma ile yaptığım bir görüşmede hükümetimizin Hatay'ı
almak istediği kararını size iletmem söylendi.'' der. Odada bir an sessizlik olur. Ata büyükelçiye bir şeyler daha ikram
eder ve iki dakika odadakiler ile baş başa bırakır. Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması ve belinde
tabancası vardır. Doğru masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak'ın bağlanmasını ister ve Çakmak'a:'' Paşa Italyan
dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlar hazır mıyız?'' der. Fevzi Çakmak durumu anlar ve '' Biz hazırız Paşam. '' diye yanıtlar. Ata
büyükelçiye döner ve: '' Biz hazırmışız, hükümetinize söyleyin isterlerse Hatay'ı gelip alabilirler.''

degişik bir anı:

Atatürk Amasya ziyaretinde.Vali konağında yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karsısında oturan birine takılır gözleri. Yaşı ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakalıyla Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;

- Kimdir bu?

Vali yanıt verir;

- Efendim kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır.

Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve;

- Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Sunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir.

Şıh;

- r0; Emrin olur Paşam r1; diyerek yerine çekilir.

Aradan zaman geçer, bir aksam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Vali'yi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır. Atatürk telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliğir17;ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Atar17;yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmış...

Şıh gelir, Atar17;nın karsısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet bastan sona değiştirilmiş, bambaşka bir görünüme bürünülmüştür. Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;

- Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız?

Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp;

- Dün aksam Amasya Valiliğir17;ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim

der.

Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler. Yazıda söyle yazmaktadır;

- Inancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla...

----------------

Atatürk bir sabah floryar17;dan dolmabahçe sarayina dönüyor. Yesilköy istasyonunun önünden geçerken birdenbire otomobili durduruyor ve basyaverr17;e:
- sorunuz, tren var mi? Diye emir veriyor.
O sirada tren hemen hareket etmek üzeredir, hep birlikte otomobilden inip yanindakilerle trene biniyor. Karar ani verildigi ve tatbik edildigi için bu trene binis hemen kimsenin nazari dikkatini çekmiyor. Bir müddet sonra, her seyden habersiz olan kondüktör atar17;nin bulundugu kompartimana geliyor. Kafileyi görünce çekilmek istiyor. Ata hemen sesleniyor;
- vazifeni yap! (yanindakileri göstererek) bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?
Yanindakiler cevap verirler.
- pasam biz mebusuz. Tren bileti almayiz. Parasiz seyehat ederiz.
Ata hayretle:
- bu imtiyazi hiç begenmedim, der. Çok ayip ve acayip bir kaide. Çok güzel halkçilik!


KAHRAMAN TÜRK KADINI :

17Mart 1923 Tarsus:

Mustafa Kemal Istasyon'dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı.

Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk'ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:
- "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"
Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar.

Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:
- "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."

-----------


"Atatürk Duygusuz Bir Insandı Diyenlere Ithaf Olunur"
Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına
rasladık. Atatürk attan inerek bu ihiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin
malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip
nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç
bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana
bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da.... Benim iki oğlum
gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez
görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi
Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı
Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan
belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü
sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim
vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını
onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi
istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun
sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol
paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı
bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok
duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek,
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm,
benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum
anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni
buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere
fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. Ikisi
de ağlıyordu. Iki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul
gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın
ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket
çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e
uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana
hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün.
Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."


-----------------

Atatürk'e bir köylünün cevabı
Tarihimiz sayisiz savaslarla doludur. Biz bu savaslardan baskaldirip ne memleketi imar edebilmisiz, ne de kendimiz refaha kavusmusuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuzda oldugu kadar düsmanlarimizdadir da. Çünkü basta moskoflar olmak üzere düsmanlarimiz hep söyle düsünürlerdi :
- Türklere rahat vermemeli ki, baska sahalarda ilerleyemesinler...
Bunun için de (bıdıbıdı da yasak kelime) (bıdıbıdı da yasak kelime) basimiza belalar çikarirlar, savaslar açarlar, Balkan milletlerini istiklal diye kiskirtirlardi.
Biz böyle durmadan savasirken de o zamanlar askere alinmayan gayri müslimler durmadan zenginlesirlerdi.
Onlarin neden zengin, bizim neden fakir kaldigimizi bir köylü, Atatürk'e verdigi kisa bir cevap ile gayet veciz olarak izah etmistir.
Atatürk, mMersin'e yaptigi seyahatlerden birinde, sehirde gördügü büyük binalari isaret ederek sormus :
- bu kösk kimin ?
- kirkor'un...
- ya su koca bina ?
- yargo'nun
- ya su ?
- salomon'un...
Atatürk biraz sinirlenerek sormus :
- onlar bu binalari yaparken ya siz nerede idiniz ? Toplananlarin arkalarindan bir köylünün sesi duyulur :
- biz mi nerede idik ? Biz Yemen'de, Tuna boylarinda, Balkanlarda Arnavutluk daglarinda, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savasiyorduk pasam...
Atatürk bu hatirasini naklederken :
- hayatimda cevap veremedigim yegane insan bu ak sakalli ihtiyar olmustur, der dururdu.


---------------------

Ingiliz kralı VIII. Edward Istanbul'a Atatük'ü ziyarete geldiği zaman,
Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce,
-"Bana Ingiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur,
onu bilen birisini, yahut bir aşçı bulunuz !...dedi.

Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o
şekilde düzene koydular... Akşam kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk'e dönerek:

- "Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. Kendimi Ingiltere'de
zannettim" diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk
garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak,
elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de
halılara dağıldı.

Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral'a
:
- "Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim!"
dedi. Bütün sofradakiler Atatürk'ün bu sözlerine hayran oldular.
Atatürk garsona da "vazifene devam et" emrini verdi

--------------------

Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus tadır.Bakan ise Niğdeli Abidin ÖZMENr17;dir.

Bakan,makamında çalışmaktadır.Kapı çalınır.Bakanın gür sesi:

Giriniz!

ATATÜRK ün yaverlerinden biri,yanında iki çocukla makama girerler. Hoşbeşten sonra yaver,Bakan Abidin ÖZMEN e bir zarf uzatır.Konuklara yer gösterir ve zarfı açar.ATATÜRK ten gelen bir mektuptur bu:

Bay Abidin ÖZMEN,Milli Eğitim Bakanı....Abidin ÖZMEN zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur:

Yaver Bey le,size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum.Bu çocukları,uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırıp...

Bu, ATATÜRK ün bir emridir.Kesinlikle yerine getirilecektir.Bakan Abidin ÖZMEN,Orta Öğretim Genel Müdürü nü çağırtır ve şu direktifi verir:

Yaver Bey in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukları Haydarpaşa Lisesi ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının Veli ve ödeyen hanesine ATATÜRK ün ismini yazdırarak bana getiriniz." der.

Bakanın emri yerine getirilmiştir.Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak Yaver Bey le ATATÜRK e yollar.Mektubun içeriği şöyle:

Muhterem ATATÜRK,Yaver Bey le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım.Ancak,arkasında Türkiye Cumhuriyeti nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı ATATÜRK gibi biri bulunduğu için bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme,hem yasalarımız,hem de mantığımız izin vermedi.Bu nedenle her iki çocuğun da emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte takdim ediyorum...

ATATÜRK bu mektup üzerine,devrin Başbakanı Ismet Inönü ye telefon ederek Bak,senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı! diyerek olayı anlatmış.Inönü,bakanı adına özür dilemiş

ATATÜRK: Yok! demiş Özür dileme.Çok memnun oldum.Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse...

--------------

YANINA ALDI?I ILK ER

O, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu. O'na sordu:
- Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?
Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı.
- Söyle niçin ağlıyorsun?
Iç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:
- Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:
- Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle!
Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu.



---------------------

ORDUYU AYIKLAMA

Yıl 1918, Selanik'te bir konferanstan sonra arkadaşlarıyla konuşması:
- Devrimi tamamlamak lazımdır. Biz bunu yapabiliriz. Ben, bunu yapacağım. O zaman için düşündüklerimi size kısaca anlatayım: Bugünkü Osmanlı Imparatorluğu'nun yüksek sayılan komutanları, benim için yoktur. Ordu kumanda sicilleri için ben, son limit olarak, binbaşıyı kabul ediyorum. Geleceğin büyük komutanları bunlar olması gerekir. Sicil defterlerinin binbaşıya kadar olanlarını saklayacağım, üst tarafını yaktıracağım.
Arkadaşlardan biri, bu söz üzerine buna karşı duruyor ve bu büyük ayıklama işinin nasıl yapılabileceğini anlamak istiyor. Mustafa Kemal'in cevabı şudur:
- Evet, binbaşından yüksek olanlar ay başında, benim kuracağım bürolara gelip maaşlarını istedikleri zaman, büro şefleri defterleri dikkatle inceledikten sonra: "Efendim, defterde sizin adınız yoktur, sizi tanımıyorum" diyeceklerdir.

ALINTI
Cevapla

“Atatürk ve Türkiye” sayfasına dön