Bidibidi Yenileniyor !

23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com


[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü

[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler


KAYDOL

Suya yazılan şiirler

En güzel, en romatik , en içten gerçek, inanılmaz, ders alınabilecek tarzdaki hayat hikayeleri...
Cevapla
murtaa_28
KARA LISTE
KARA LISTE
Mesajlar: 207
Kayıt: 18 Tem 2006, 23:54
Konum: hayatın savurdugu yerden

Suya yazılan şiirler

Mesaj gönderen murtaa_28 »

Aydın Afacan’ın son şiir kitabı olan ‘Rengîn ve Hayâl’, daha önce yazmış olduğu ‘Itır ve Güneş’ ve ‘Yan Yana Yedi Kırmızı’ şiir kitaplarını bütünleyen ve de bütünlemekle yetinmeyip onları aşan bir özelliğe sahip.
Kitabın bütünleme özelliği, daha önceki kitaplarda olduğu gibi, şairin metinlerarasılık bağlamında diğer metinlerle kurduğu ilişkide aranabilir. Söz konusu metinlerarasılık, Yunan mitolojisini, geleneksel halk hikâyelerini, Osmanlı divan şiirini, modern Batı şiiri ve edebiyatını ve modern Türk şiirini kapsayarak geniş bir entelektüel arka plan üzerine kurulmuştur. Afacan’ın, kitabında “şairlerime...” ithafında bulunması da, onun diğer metinlerle kurduğu ilişkinin, kitabının belirleyici özelliklerinden olduğunu gösteriyor. Afacan, söz konusu tavrıyla, geleneksel edebiyatla estetik düzleminde ilişki kuran Asaf Halet Çelebi, Behçet Necatigil ve Hilmi Yavuz’un temsil ettiği poetik duyarlılığa eklemlenir. Öte yandan, şiirlerinin entelektüel bir arka plana sahip olması, bu şiirlerin alımlanması konusunda, Umberto Eco’nun ifadesiyle söylersek, “örnek okuru” gerekli kılıyor.

Farklı alanlara gönderme yapan Rengîn ve Hayâl’de “su” sözcüğü merkez imge olarak konumlandırılmış. Şiirler, su imgesi merkezinde gelişiyor. Su imgesi aynı zamanda, somut dünyadaki varlığıyla paralel olarak, anlamı kaygan bir niteliğe sahiptir. Bununla birlikte “Lagün” adlı şiirde su için “regressus ad uterum” (ana rahmine geri dönüş) deyişinin kullanılması, suyun neyi işaret ettiğini araştırmada önemli bir veri sağlıyor. Suyla ana rahmi arasında kurulan doğrudan özdeşlik, su imgesinin psikanalizdeki su simgeciliği ile birlikte okunmasına olanak veriyor. Sigmund Freud’un Düşlerin Yorumu’nda yaptığı su yorumunu Su ve Rüyalar’da geliştiren Gaston Bachelard, suyun dişil bir unsur olduğunu söyler: Su beşik gibi sallanır, uyur ve uyutur. Bu bağlamda psikanalizde su, hem ana rahmine hem de annenin kendisine gönderme yapar; dolayısıyla da, suyun kaybının annenin yitirilmesini imlediğini söylemek olanaklıdır. Rengîn ve Hayâl’de de, “kayıp göl”den bahsedilmesi (”Kayıp Göl Için Tutanak”), anneyle kurulan ilksel birliğin kaybedildiğine gönderme yapar. Nitekim Afacan’ın psikanalizde temelli bir yere sahip olan nergis (narkissos) miti üzerine de bir şiirinin olması, dahası bu şiirde, su ile ayna arasında özdeşlik kurulması, suyun psikanalizdeki simgesel anlamıyla yorumlanmasını mümkün kılar. Bununla birlikte Bachelard’ın, Mekânın Poetikası’nda, suyla göz arasında da, özellikle annenin gözü ile, özdeşlik kurması gibi, Rengîn ve Hayâl’de de, suyla göz ilişkilendirilir: “gözlerinde o deniz”. Öte yandan su-anne özdeşliğini daha da ileri götürerek şöyle diyebiliriz: Nasıl ki anneden ilksel ayrılmayla birlikte, artık tatmini mümkün olmayana arzunun, bir eksiklik duygusu oluşturması söz konusuysa, aynı şekilde suyun kaybedilmesi de anlatıcıda bir eksikliğin doğmasına yol açar. Rengîn ve Hayâl’de sık sık “boşluğa” düşmenin ve “yokluğun” dile getirilmesi, bu eksiklik düşüncesi ile ilişkilidir. Ayrıca, “uzak deniz”, “uzak göl” ve “eski pınar” gibi, suya atfedilen sıfatların geride kalmış bir yaşantıya gönderme yapması da dikkat çekici. Kaybedilen suyla birlikte yaşanılan şimdiki zamanın “kurumuş etrafta zaman” ve gecenin “kurak gece” kuruduğu belirtilir. Artık çeşmeler de, “susuz” ve “kavruk”tur: “Uzak bahçeleri okuyan yokluk/ iç çeker susuz çeşmeler, kavruk...”. Eksiklik olarak yaşanan şimdiki zamanın olumsuz içeriğinden kurtularak, ötede yaşanılan huzurlu ortama varmanın yolu da, yine su’dur. Dolayısıyla su, zamanla, hafızayla ve hatırlamayla ilişkilendirilir. Rengîn ve Hayâl’de yazların eski bir havuzda toplandığının belirtilmesi, sözü edilen savı destekliyor. Benzer şekilde gece, rengini sulardan okuyarak anımsar. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Yahya Kemal adlı kitabında, Yahya Kemal’in şiirlerindeki su imgesini, Bachelard’ın Su ve Rüyalar’ı temelinde anlamlandırmaya çalışması ve onun şiirlerinde kullanılan su imgesiyle hafıza ve hatırlama ilişkisine değinmesi, bu bağlamda önem kazanıyor. Daha önce değinilen su ile ayna arasındaki özdeşlik de, şimdinin olumsuz içeriğinden kurtulmanın olanağını sunar. Aynanın ilksel birliği yaşantılamadaki işlevsel rolü nedeniyle aynayla birlikte tamlık hissi ve bütüncül bir beden algısı oluşturulmaya çalışılır. Fakat su/aynanın kirlenmesi sonucunda, “Nergis” şiirinde, anlatıcı kendi imgesini alamaz: “ama sular kirlendi”.

Şiir: çocukluk ve rüya...

Su imgesiyle oluşturulan ikinci düzlem, yine ‘eksiklik’ temelinde yapılanmış. Bu düzlem, kaybedilmiş eski bir uygarlığa özlem duyularak, şimdiki uygarlığın olumsuzlanmasıyla görünürlük kazanıyor. Kaybedilen uygarlıkla birlikte su da yok olmuş ve kentler kurumuştur: “kurumuş kentler”. Is, beton akıntı, lâin şehir, araba leşleri, kozmetik teoriler, pet, metalik leşler vb. sözcük öbeğinde, yaşanılan uygarlığa karşı bir eleştiri içindir. “Mega[pol?]...” adlı şiirde de, “billboard” gibi “megapol”le doğrudan ilişkili bir sözcük kullanılarak, yaşanılan şimdinin olumsuz içeriği dışa vurulmak istenir. Bu olumsuz ortamda reddedilen uygarlığa direnmenin tek yolu ise, şiirdir: “ricat borusu! Çekil[me] şiir!”. Şiir, aynı zamanda, anneyle tamlık duygusunun yaşanmasına da olanak tanır.

Bu noktada sorulması gereken, su imgesi temelinde dile getirilen psikanaliz ve uygarlık eleştirisi yorumlarının, birlikte nasıl anlamlandırılacağıdır. Yitirilen uygarlık, çocuklukla, rüyayla ve masalla ilgili olması dolayısıyla, yitik anneyle aynı içeriğe sahiptir. Bu bağlamda da yitirilen anne, yitirilen masalsı çocukluk ve yitirilen uygarlık özdeş bir içeriğe sahiptir. Bu sonuç, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Yahya Kemal kitabında Yahya Kemal’in; Nurdan Gürbilek’in ise Kör Ayna, Kayıp Şark’ta Tanpınar’ın su imgesinin içeriğini etkileyici bir şekilde açımlayan çalışmalarıyla örtüşür. Böylelikle Afacan, daha önce belirtilen metinlerarasılığı kullanma özelliğine koşut olarak Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın su imgesini alarak geliştirir. Bu durum duyarlılık benzeşmesini de doğurur; yitirilene karşı yakılan bir ağıttır bu benzeşme...

Afacan, Rengîn ve Hayâl’de, somut gerçeklikten hoşnut olmayan ve her şeyin ‘kirlendiği’ dünyada, kurtuluşun tek imkânı olarak, kendisi gibi, “çekil[me] şiir” diyen okuru bir yolculuğa çağırır. Bu yolculuk Homeros, Fuzûlî, J. W. Goethe, Ahmet Haşim, T. S. Eliot, Nâzım Hikmet gibi şairlerin metinleriyle söyleşerek oluşturulan ve de suyla imlenen rengîn (renkli) bir hayâldir. Farklı biçimsel deneyler ve özgün imgelerle inşa edilen şiirlerde, okur dilin sınırlarında gezinir. Şiirin bittiği noktada ise, şairle birlikte okur da boşluğa düşer: “Niye ben boşluğa düştüm?”.

Afacan, rengîn ve hayâl’de, olgun ve usta işi söyleyişle, yenilikçi bir tavrı kaynaştırarak çağdaş Türk şiirinin önemli şairlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.


Rengîn ve Hayâl
Cevapla

“Okunası Hikayeler” sayfasına dön