Bidibidi Yenileniyor !

23 Nisan 2021 tarihinden önce hesabın varsa Şifreni Sıfırlaman gerek: TIKLA ŞİFRE SIFIRLA | Her şeye sana özel olan panelinden ulaşabileceksin. Seni evine bekliyoruz: https://www.bidibidi.com


[YENİLENDİ] Kullanıcı, Kayıt, Üyelik ve Profil Sistemi
[YENİLENDİ] Bidibidi Oyun Bölümü

[BEKLİYOR] Forum, Galeri, Diğer Bölümler


KAYDOL

Diabetik Nöropati...

Mutlu yaşamak için en gerekli şeyi, sağlımızı tehlikeye atmayalım...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
sTRaLiS
Paylaşımcı Üye
Paylaşımcı Üye
Mesajlar: 3803
Kayıt: 24 Haz 2006, 18:08
Konum: SS.Çapa'dan
İletişim:

Diabetik Nöropati...

Mesaj gönderen sTRaLiS »

Diabetik nöropati, diabet komplikasyonları içinde en sık rastlanan komplikasyonlardan biridir.

Hastanın yaşı ve diabetin süresi ile yakın ilişkisi gözlenmiştir. Kan şekeri yüksek olduğunda sinir hücreleri şişer. Şişen sinir hücreleri zamanla vücuttaki organlara sinyaller taşımak gibi temel görevlerini yerine getiremez olurlar.

Nöropati görünüm itibariyle şeker hastalığının ilk tanısındaki metabolik düzensizlik döneminde vücutta dolaşan ağrı, batma, uyuşma, yanma hissiyle ortaya çıkıp, regülasyonun temini ile kaybolan geçici nöropati tipi yanında, sessiz, sinsi başlayan, giderek ağırlaşan ağrı, yanma, iğnelenme, keçelenme ve batma hissiyle tedaviye (regülasyon) rağmen çözümlenemeyen, çok değişik araz ve klinik tablolarla seyredip her çeşit nöropatiyi taklit eden kalıcı tip olarak iki değişik şekilde gözlenmektedir.

Nöropatiye ait belirtiler hem çevre sinirlerinde, hem de otonom sinir sisteminde ortaya çıkabilir: En önemli özelliği de diabetik nöropatiye özgü belirti ya da belirti kompleksine rastlanmamasıdır.

Sadece beyin-omurilik sıvısında protein artması yegane spesifik bulgusudur. Diabetik ayak ampütasyonlarının nedenlerinden % 60 oranında sorumludur. Diabetik nöropati sinir sistemini tek taraflı veya kombine şekilde alakadar eder.
Başlangıçta sessiz ve belirtisizdir. Genellikle diabet süresi ve ayarıyla paralel giden bir artışla ortaya çıkar. Ortaya çıkış belirtileri genellikle diabetin damarsal komplikasyonlarının belirtilerini de içerdiği için klinik olarak hastalarda bu bulguları, tanıda ayırmak zorlaşabilir. Bu yönden hastaların tip 1 veya tip 2 oluşuna göre ayrım yapmak gerekir.

Nöropatiden korunmada genel ilke metabolik kontrolün Tablo 1'deki gibi düzenli olması ilk ve önemli ön şarttır.



Burada kan şekeri ve HbA1c'nin ideal normal sınırlar içinde tutulması bütün güçlüklere rağmen şarttır. Küçük damar arızalarını (Hipoksiyi) önlemek için sigaradan kaçınmak ve hipertansiyonun önlenmesi gerekmektedir.Insülin direncinin doğurduğu kandaki yüksek insülin seviyesinden (hiperinsülinemiden) uzak durulmalıdır.

Diabetik Nöropati Tedavisi

Tedavinin 1. Şartı diabetin ayarlanması, 2. Şartı ise diabetik nöropatiye neden olan patolojik mekanizmaların önlenmesidir.
Ayrıca, diabetik nöropatinin en mühim bulgusu olan ağrı ile mücadele ve bu sahada basit analjezikler, antidepresanlar, antikomvülzif ilaçları lokal anestezikler bu grupta kullanılan ilaçlar olarak söylenebilir.
Sonuç olarak, diabetik nöropati şeker hastalrının % 90'ında ortaya çıkan ve hastayı çok uğraştıran bir komplikasyon olduğu için ne kadar erken tanı konursa hastaya yöneltilecek tedaviden o derece fayda sağlanmış olur.

Nöropatiye bağlı olarak gelişen fonksiyon bozuklukları:

Diabet ve Seksüel Işlev Bozukluğu

Karpal Tünel Sendromu

Nöropati ve ayaklarımız


Diabet ve ağrı

Diabet ve Seksüel Işlev Bozukluğu

Seksüel işlev bozukluğu her iki cinste de şeker hastalarında görülebilmektedir.
Kadınlarda orgazm bozukluğu, cinsel ilişki sırasında vajenin ıslanmamasına bağlı ağrılı ilişki (disparanoya) en bilinen işlev bozukluğu rahatsızlığıdır. Erkeklerde ise diabetik nöropatiye bağlı görülen en önemli seksüel işlev bozukluğu penisin sertleşme kusurudur (Bakınız impotans). Şeker hastalığı sertleşme kusuru gelişmesi açısından erkekler arasında yüksek risk faktörüdür. Erkek şeker hastalrının hemen yarısında bu sorun vardır.

Ayrıca yine diabetiklerde görülen diğer seksüel işlev bozukluğu ise erken boşalma (ejaklasyo prekoks) sorunudur, bu sorunla gelen diabetik hasta oldukça fazladır. Erken boşalma tanımlaması için belli süre vermek doğru değildir. Her iki partnerin cinsel ilişki sırasında tatminkar bir ilişkide bulunması yeterli süre olarak kabul edilmektedir. Ama eğer orgazma ulaşılamıyorsa, erkek diama neredeyse ilişkiye başlamadan veya ilişkinin hemen başında boşalıyorsa ve partnerini tatmin edemiyorsa, bu bir sorundur ve tedavi edilmelidir. Bir başka seksüel işlev bozukluğu erkek parnerde orgazma ulaşma veya çok gecikmiş olarak orgazma ulaşma da olabilir, bu durumda bayan partnerin orgazm sonrası vajinal salgısının azalmasına bağlı olarak kuruluk olması ve cinsel ilişkinin kadın için ağrılı ve sıkıcı olmasına neden olur.

Diabet ve Impotans

Sertleşme kusuru, erektil disfonksiyon, iktidarsızlık ve impotans aynı anlamda kullanılan terimlerdir. Bir erkeğin cinsel istek duyup ve cinsel uyarılmasına karşın penisinin cinsel ilişkiye yetecek ve sürdürecek düzeyde olmama hali, sertleşme kusuru olarak kabul edilir.

Bu durumunda bir süre, örneğin üç ay gibi devam etmesi durumunda hastanın hekime başvurması ve sertleşme bozukluğunun nedeninin araştırılması uygun olur. Bu sorun aslında toplumda sanıldığından sıktır, şeker hastası olsun olmasın 40 yaşın üzerinde görülme sıklığı artmaktadır. Şeker hastalığı, sertleşme bozukluğuna kendisi değil, neden olduğu komplikasyonlar sonucu yol açar.
Şeker hastalığı bilindiği gibi sinir sisteminde hasara neden olabilmektedir. Beyinde oluşan seksüel dürtülerin penise ulaşması ve ereksiyona (sertleşmeye) yol açabilmesi için kusursuz çalışan sinir iletisi gerekmektedir. Şeker hastalığına bağlı oluşan nöropatilerden penis de etkilenebilmektedir. Şeker hastalığının yol açtığı bir başka sistemik bozukluk, damar yapılarındaki bozukluktur. Damar yapısı (vasküler yapı) sertleşme için kanı penise taşıyan sistemdir. Penisin sertleşmesi için, penis yapısındaki sertleşen yapıların içine kan doldurulup sıkıştırılması gerekir. Damarsal yapının şeker hastalığı sonucu bozulmasıyla (vaskülopati) yeterli kan penise gelemediği için ereksiyon bozukluğu ortaya çıkabilir.
Şeker hastalığı, penisin yapısını oluşturan düz adele ve endotel hücrelerini de bozabilir. Bu bozukluklar da başlıbaşına sertleşme bozukluğu nedenidir. Ayrıca şeker hastalığı endokrin bozukluğa da yol açarak hormonal nedenli sertleşme kusuru yapabilir. Ayrıca sertleşme sorununun şeker hastası erkeklerde sık olduğunun bilinmesi de psikolojik nedenli sertleşme kusuru yapabilir.

Sertleşme kusuru yakınması ile hekime başvuran bir hastayı nasıl bir muayene ve tetkikler beklemektedir?

Her hastalıkta olduğu gibi hekim ile hastanın ilk görüşmesi çok önemlidir ve yeterli zaman ayrılarak yapılan ilk görüşme bir çok soruyu baştan çözmeye yetmektedir. Eğer ilk görüşmede sertleşme sorununun sebebi psikojenik kökenli görünürse - ki tüm sertleşme sorunu olan hastaların yaklaşık % 20'sinde böyledir- psikolog ve psikiyatrist yardımıyla tedaviye devam edilmesi uygun olur.

Eğer sertleşme sorunu daha çok organik nedenlere bağlı duruyorsa bu sefer bazı kan tetkikleri ile birlikte muayeneyi takiben penisin damar yapısını incelemeye yönelik tetkikler yapılır. Bunun için insülin kullanan şeker hastalarının yakından tanıdığı insülin iğnesi ile penis içine ilaç vererek test yapılır, gerekirse aynı anda penis damarlarının Doppler ultrasonografi aleti ile görüntülenmesi de mümkün olur. Bazen organik veya psikojenik neden ayırt edilmesinde güçlük çekilirse hastanın penisine transistörlü radyo büyüklüğünde bir alet bağlanarak yatırılır ve gece uykuda kayıtlar yapılır. Bütün bu tetkikler ile bilgi sağlanamaz ise penisin damarlarının anjiosu ve filmi çekilebilir.

Etkili ve başarılı tedavi için doğru tanı şarttır. Doğru tanı konulduktan sonra tedaviye başlanmalıdır. Bilinmelidir ki en hafifinden en ağır sertleşme kusuruna kadar tüm hastaların mutlaka tedavisi vardır. Son yıllarda ağızdan alınan ilaçların da bulunması, hastaları daha da rahatlatmıştır. Hekim kontrolünde, kullanılmasında sakınca olmayan hastaların kullandığı sildenafil sitrat, etkin bir tedavi sağlamaktadır. Fakat unutulmamalıdırki bu da diğer ilaçlar gibi her hastada etkili olmamaktadır. Bu ilaç etkisiz kalırsa "hastaların kendilerine öğretilmesiyle" insülin uygulaması gibi cinsel ilişki öncesi penise uygulanan iğne ile de sertleşme sağlanabilmektedir. Bunu istemeyen hastalara vakum aleti, idrar yolu içine ilaç sıkılması gibi yöntemler denenebilir. Tüm bu yollar sonuç vermez ise ameliyat en son çare olarak kullanılabilir.

Sertleşme kusuru ile birlikte olabilen ve yine şeker hastalarında sık görülebilen bir hastalık da "Peyronié hastalığı"dır. Bu hastalık penis sertleşmeye başladığında peniste eğrilme/bükülme, ağrı olabilmektedir. Bir süre sonra Peyronié hastalarında da sertleşme kusuru ortaya çıkabilmektedir. Penis eğrilmesi aşağı, yukarı ve yan taraflara doğru her yana olabilmektedir. Bu hastalarda ilk önce ilaç tedavisi denenir ve yanıt vermez ise cerrahi yolla eğrilik düzeltilir.


Karpal Tünel Sendromu

Karpal tünel sendromu, 'tuzak nöropatileri" olarak adlandırdığımız sinir sıkışmaları içinde en sık görülenidir. Son yıllarda özellikle sanayileşmiş ülkelerde yoğun araştırma konusu olmuştur. Sendromun ana nedeni, normalde oldukça dar olan el bileği kanalının (bu kanalın içinden parmakları hareket ettiren kirişler, median ve ulnar sinir gibi parmaklarımızın duyusunu sağlayan sinirler geçer) içindeki dokuların şişmesi veya kirişlerin iltihabı sonucu daha da daralması ve içinden geçen sinirleri sıkıştırmasıdır. Bir çok hastalığa eşlik edebilir. En sık görülenleri romatoid artrit, hamilelik, dializ gerektiren böbrek yetmezliği ve diabettir. Bazen de nedeni belirsiz olarak kalır.

Klinik belirtiler

Klanalın içinden geçen radyal sinir, elin ilk üç parmağının ve dördüncü parmağın yarısının duyusunu sağlar. Bu yüzden bu hastalıkta en önemli yakınma nedeni elin ilk üç buçuk parmağında uyuşukluk, yanma ve karıncalanma hissidir. Bazen uyuşukluk bölgesi bu parmak alanına lokalize edilemez ve bu yakınmalar bütün elde olur. Zaman zaman da yakınmalar elle sınırlı kalmaz ve yukarılara doğru, dirseği de içine alacak şekilde yayılır. Geceleri eldeki bu bulgularla uyanmak, eli nereye koyacağını bilememek, yataktan sarkıtmak, eli sallamak, hastaların çok yakındığı bulgulardandır. Elin fleksiyonu ve ekstansiyonu olarak adlandırdığımız öne ve arkaya hareketler bu bulguları şiddetlendirir. Bu pozisyonlara en çok kitap ve gazete okurken, araba kullanırken (direksiyon simidini tutarken), mutfakta bıçak kullanırken girilir ve bu işler hastanın yakınmalarını artırır. Bazı hastalar ise ellerinde herhangi bir şey tutamadıklarından ve sık sık düşürdüklerinden şikayet ederler.

Tanı

Hekime tanıda en çok yardımcı olan unsurlar hastalığın hikayesi, fizik muayene bulguları ve bazen elektrofizyolojik çalışmalar ve görünteleme yöntemleridir. En sık fizik muayene bulgusunu, el bileğine vurulduğu zaman parmaklara doğru yayılan uyuşukluk olarak tanımlanabilecek Tinnel belirtisi oluşturur.

En sık başvurulan tanı yöntemlerinden biri elektromiyografi (EMG) dir. Bu yöntemde el sinirlerine küçük iğneler batırılır ve karpal tünel boyunca sinirlerin ileti hızı ölçülür. Sinir ileti hızlarında azalma ve latens olarak adlandırdığımız fazda uzama, karpal tünel sendromunu düşündürür.
Çok sık olmamakla birlikte görünteleme yöntemleri de bize bilgi verir. El MR'ı (magnetik rezonans) karpal tünel anatomisi hakkında bizi aydınlatabilir ama vakaların büyük çoğunluğunda bu yönteme başvurulmasına gerek yoktur.

Tedavi

Atel kullanımı: En kolay ve ucuz tedavi yöntemidir. El bileği hareketleri en önemli semptom nedeni olduğu için, atelle haraketlerin kısıtlanması hastanın yakınmalarına genellikle iyi gelir. Özellikle atelin geceleri kullanılması ve dirseği nötral pozisyonda tutması önemlidir. Çünkü uyku sırasında el bileği sıklıkla fleksiyon pozisyonunda tutulur ve bu pozisyon şikayetleri artırır. Yakınmaların yeni başlayan hastalarda atelleme yeterli olabilir ve başka bir tedavi yöntemi gerekmeyebilir.

Lokal kortizon enjeksiyonu: Hastalığı kısa süreli olanlarda uygulanabilecek diğer bir tedavi yöntemidir. Bu tedaviye en iyi yanıtı bir yıldan daha az süreli yakınması olanlar ve elinde sinirlerin tam harabiyeti anlamına gelen kas erimesi görülmeyenler verir. Tünelin içine bir hekim tarafından bir insülin enjektörü ile kortizon enjeksiyonu uygulanır. Enjeksiyon yanıt alınamaması durumunda birkaç kez tekrarlanır ama çok sık tekrarlanmaması gerektiği akıldan çıkartılmamalıdır.

Ağızdan ilaç tedavisi: Karpal tünel sendromuna yol açan olay iltihabi bir durumdan kaynaklanıyorsa ağızdan iltihap gidericiler verilebilir ancak çoğunlukla bu tür ilaçların kullanımı yarar sağlamaz.

Cerrahi: Karpal tüneli çepeçevre saran ve 'transvers karpal ligaman' olarak adlandırılan dokuyu cerrahi olarak serbestleştirmek, karpal tünelin kesin çözümünü oluşturur. Atel kullanımına ve lokal enjeksiyona yanıtın alınamadığı durumlarda, ileri sinir harabiyeti gözlendiğinde ve elde kas erimesi mevcut olduğunda kullanılması gereken tedavi yöntemidir.

Nöropati ve ayaklarımız

Diabetlilerde ayak ülserleri çok ciddi bir sorundur. Her 100 diabetliden 20'si yaşam boyunca en az bir kez, ciddi ayak ülseriyle karşı karşıya kalmakta ve bunların hiç de azımsanmayacak bir oranı bu ülserler nedeniyle parmak ya da ayaklarını kaybetmektedirler. Diabetik ayak ülserinde sorumlu en önemli faktör diabetik nöropatidir. Bir diğer faktör ise dolaşım bozukluğu ve damar tıkanıklıklarıdır. Eğer sinir uçlarında diabete bağlı bir hasar, yani diabetik nöropati ortaya çıkarsa, ayaklarda his kusurları başlar. Başlangıçta yanma, üşüme, diken batmaları, karıncalanmalar, ağrılar şeklinde başlayan yakınmalar giderek yerini his kaybına bırakır. Hissetmeyen bir ayak, dar ayakkabının içinde, sıcak bir kumda, sıcak suda, kaloriferin üzerinde veya yalınayak yürürken büyük tehlike altındadır. Sıcağı, ağrıyı hissetmeyen ayaklar kolayca yaralanır ve ülserler meydana gelir. Ülser kısa zamanda mikroplanır ve daha ciddi ayak sorunları karşımıza çıkar.

Nöropatide ayrıca ayak ve bacak kaslarınca zayıflamalar, tendonlarda gerilmeler, eklemlerde sertleşmeler ortaya çıkar. Ayakların uzun kemiklerinin parmaklarla eklemleşen uçları belirginleşir. Ayaktaki bu şekil bozuklukları bası gören yeni noktalar ortaya çıkar. Bu bölgeler nasır oluşumu açısından riskli yerlerdir.

Nöropati, otonom sinir sistemini de etkiler. Otonom nöropati ayak damarlarının refleks çalışmasını bozar. Normalde ayağa kalkınca bacak damarlarında refleks bir daralma meydana gelerek, kanın, beyin ve kalp gibi hayati önemi olan organlara yönelmesini sağlar.

Diabetlilerde sinir sisteminde oluşan hasar bu refleks daralmanın kaybına yol açar. Sonuçta, ayak atar ve toplardamarlarında sürekli bir gölgelenme oluşur. Ayaklar sıcaktır, ayak sırtında toplardamarlar belirgindir ve çok çabuk şişer. Bu durum kemikleri de etkiler ve sürekli bir yıkım faaliyete başlar. Incelen zayıflayan kemiklerde gözle görülmeyen kırıklar oluşur ve bu kırıklar yeni kemik dokusu ile iyileşir. Ancak zaman içirisinde kemiklerin şekilleri bozulur, ayakta deformiteler ortaya çıkar. Charcot ayağı olarak adlandırdığımız bu durumun ampütasyon riski çok yüksektir. Şekli bozulan ayağın ağırlığını taşıyan bölgeleri değişir. Yük binen bu yeni bölgeler ağırlık taşımaya uygun bir anatomik yapıya sahip olmadığı için nasırlar, su toplamaları ortaya çıkar. Nasırlar ülser açısından büyük tehlikedir. Nasır son derece sert bir dokudur ve altındaki sağlam ayak dokusuna sürekli bası yaparak yaralar oluşturur. Nasır tabakasının altında oluşan yaralar uzun süre gizli kalır ve iltihaplanması çok kolaydır. Nasırı görmeyen diabetliler çoğu zaman ciddi enfeksiyonlu bir ayakla karşımıza çıkarlar. Iltihap kemik dokusuna kadar yayılabilir.

Nöropatinin yol açacağı ayak sorunlarından korunmak için neler yapmalıyız?

Nöropatinin önlenmesinin tek yolu çok iyi bir şeker kontrolünün sağlanması ve bunun yaşam boyu sürdürülmesidir. Eğer nöropati ortaya çıkmış ve ayaklarımızda his kusurları başlamışsa, gözlerimiz ve ellerimiz kaybolan ağrı duygusunun yerine geçmelidir. Her akşam ayaklar iyice muayene edilmeli, en ufak bir renk değişikliği, deri lezyonu veya yaralanmanın varlığında hemen bir diabet hekimine başvurulmalıdır.

Ayaktaki şekil bozukluklarının düzelmesi mümkün değildir. Ancak uygun ayakkabıların giyilmesi ve iyi bir ayak bakımı ile yaraların önüne geçilebilir. Ayakkabı seçimi çok önemlidir. En doğrusu ayağın yeni bası noktalarının saptanması ve ona uygun tabanlık ve ayakkabı yapılmasıdır. Ancak bu olanakların kısıtlı olduğu koşullarda yumuşak ve hava tabanlı spor ayakkabıların giyilmesi de ülserin gelişimini önleyebilir. Sivri burunlu, sert tabanlı, dar ayakkabılar asla kullanılmamalıdır. Ayakkabılarınız yumuşak deriden ve kapalı olmalıdır.

Ayakların ağrıyı hissetmediği unutulmamalıdır. Tırnaklar kesilirken çok dikkat edilmelidir. Tırnaklar düz kesilmeli, makasın ucu sivri olmamalı, pedikür yapılmamalıdır. Tırnak batmalarının tedavisi cerrah tarafından yapılmalıdır. Ayaklar her akşam ılık su ve sabun ile yıkamalı, iyice kurulanıp pamuklu çorap giyilmelidir. Ayakların yıkandığı suyun sıcaklığı kontrol edilmelidir. Sıcak sudan uzak durulmalıdır. Evde yalınayak dolaşmamalı, burnu kapalı terlik kullanılmalıdır. Parmak aralarındaki çatlaklardan kolayca mikrop girebilir. Bu nedenle mantar varsa hemen bir hekime başvurulmalıdır. Eğer ayaklarda nasır oluşmuşsa, diabetik ayak polikliniğine başvurulmalı ve özel cihazlarla nasır temizliği yapılmalıdır. Ayak polikliniklerinde nasırları düzenli temizlenen ayaklarda, oluşma riski olan her iki ülserden birini önlemek mümkündür. Nasırlar bıçak, jilet, makas yardımı ile kesilmemeli, asla nasır ilacı kullanılmamalıdır.

Diabet ve ağrı

Diabetiklerde değişik mekanizmalarla ağrılı durumlar gelişebilir. Bunların zemininde çoğunlukla bir nöropati yani çevresel sinirlerin diabete bağlı olarak zedelenmesi yatar. Diabetin sebep olduğu nöropati tek bir hastalıktan ibaret değildir ve bu da çok değişik vücut bölgelerinde ve değişik özelliklerde ağrılı hallerin kendini göstermesine yol açacaktır. Örneğin bir gözün çevresinde ağrı ve ardından çift görme ile bir göz siniri felcinin belirmesi bunlardan biri olabileceği gibi tıpkı bel fıtığındakine benzer bir ağrı da diabete bağlı olabilir.

Baş ve göz ağrısı şeklinde bir ağrı olabilir mi?

Kafa çiftleri olarak adlandırılan sinirlerden üç numaralı olan gözlerin hareketinden sorumludur. Bu sinirin nöropatisinde olguların yaklaşık yarısında felcin başlamasından bir kaç gün önce göz ardı veya üzerinde ağrı vardır. Bir iki gün içinde çift görme ve şaşılık ortaya çıkar. Yapılacak iş göz ve sinir hekiminize başvurmaktır. Hekiminiz bazı incelemelerden sonra bu teşhisi koymuşsa hastalığınız bir kaç ay içerisinde düzelecektir.

Karın ve göğüs ağrıları olabilir mi?

Diabetik gövde nöropatisi veya gövde-karın kaslarına giden köklerin hastalığında gövde veya karın bölgesinin alt kısımlarında hissedilen, tek veya çift yanlı olabilen bir ağrı vardır. Bu çeşit ağrılar doğal olarak bu bölgelerde yer alan iç organların hastalıklarına bağlıdır. Göğsün sol yanındaki bir ağrı ilk elde infarktüsü veya karın bölgesinin sağ altındaki bir ağrı pekala bir apandisit ağrısını akla getirecektir.

Diabetin sebep olduğu ağrılar bel fıtığı ile karışabilir mi?

Diabetik amyotrofi de denilen bir kök nöropatisinde olabilir. Tek veya çift yanlı olabilen ağrı uyluk, bel bölgesi ve üreme organları çevresinde hissedilir. Ayrıca zayıflama ve bacaklardan biri veya ikisinde kuvvet kaybına da yol açabilir, ağrı yanıcı karakterdedir ve geceleri artar. Daha çok yaşlı erkek diabetlilerin bir hastalığıdır ama kadınlar da muaf değildir.

El ve ayak ağrıları

Daibette sık görülen sinir zedelenmelerinden bir grubu da sinirin vücuttaki dar kanallardan geçerken sıkışmasıdır. Bunlara tuzaklanma denir. En sık şekillerden biri kadınların pek çoğunu etkileyen el bileğindeki sıkışmadır. Bu hastalıkta gece ortaya çıkan el uçlarında karıncalanma, uyuşma ve yanıcı bir ağrı vardır. Ayakta ise buna benzer bir sinir sıkışması daha vardır ki benzer yakınmalar ayak tabanında kendini hissettirir.

Diabetik polinöropatilerde ağrı:

Polinöropati sözcüğü bize simetrik ve yaygın bir çevresel sinir hastalığını ifade eder. Bu durumda da ağrının en çok hissedileceği bölge ayaklar ve eller olmak üzere vücudun uç kısımları olacaktır.

Ani başlangıçlı ağrılı diabetik nöropati:

Oldukça nadir ancak son derece ağır seyreden bir nöropatidir. Ağrı çoğunlukla ayak ve bacaklarda, bazen üst taraf gövde dahil tüm vücutta hissedilir. Yanıcı ve batıcı ağrıya ciltte yaygın olarak temasla ortaya çıkan aşırı duyarlılık eşlik eder. Çoğunlukla Tip I diabette ve ağır kilo kaybı ile birlikte seyreder. Bazen hızlı ve ağır bir şeker kontrolü tetikleyebilir.

Diabetik Duysal Nöropati:

Bu tablo diabetik nöropatilerin en sık görülen şeklidir. Tip II diabetiklerin karakteristik bir hastalığıdır. Sinsi başlar; ağrı geceleri artar, yanıcı, sızlayıcı özellikte ve ayak tabanlarını, ayağın bütününü veya bacakları etkiler. Devamlı veya fasılalı olabilir ve haftalar ve aylar boyu rahat dönemler yaşanabilir. Ağrı duyusunu taşıyan ince sinir tellerinin hastalığıdır; bazen de ağrı, ısı duyularının kaybı ile birlikte olabilir. Yani bir yandan ayaklar kendiliğinden ağrılı, buna karşılık ağrı veren bir uyarana karşı duyarsız olabilirler.

Tedavide ne yapmalı:

Diabetin bütün ihtilatlarında olduğu gibi iyi bir kan şekeri kontrolü altın kuraldır. Ağrı bedenin bir savunma mekanizmasıdır ve daima ters giden bir şeylerin habercisidir. Bu nedenle ilk yapılacak iş hekiminize durumu anlatmaktır. Bir çok kez sadece iyi bir ayar ve kararlı bir şeker seviyesinin sağlanması ile her şey düzelir. Oynak kan şekeri, sık sık hipoglisemiler varsa kolay kolay şikayetler geçmez. Ağrı katlanılmaz olduğunda ve özellikle uykuları, giderek ruh halini etkilediğinde bazı ilaçlarlardan yardım umulabilir. Bunlar basit ağrı kesiciler, ruhsal dengeyi düzenleyen ilaçlar bazen de sara ilaçları olabilir. Bu tür ilaçlar nöropati ağrıları için de bir hayli etkilidir, ancak çoğu kez kan sayımı, karaciğer testlerinin takibi gibi hassasiyetleri gerektirir.

Diabet ve Sindirim Sistemi Bozuklukları

Diabet insan vücudundaki tüm organları olduğu gibi sindirim sistemini de etkileyebilir. Tüm diabetik hastaların % 60 - 80'inde yaşamlarının bir döneminde sindirim sistemine ait rahatsızlıklar görülür. Diabetik hastalarda görülen sindirim sistemi bozukluklarının en önemli sebebi diabete bağlı, sinirlerde tutulmadır. Bunun dışındaki sebepler sindirim sistemini besleyen damarlarda daralma, infeksiyonlara eğilim ve sindirim hormonlarındaki değişikliklerdir. Sindirim sistemi gıdaların alımı, sindirilmesi, gerekli olanların emilip gerekli olmayanların atılması işlevlerini gören uzun ve hareketli bir tüp şeklindedir. Bunun yanında yine sindirim sisteminde sayılan ve salgılarıyla sindirim fonksiyonuna yardım eden organlar vardır, örneğin tükürük bezleri, pankreas, karaciğer, safra kesesi gibi. Bu tüpün işlevlerini yapabilmesi için kendine özgü bir hareketi ve sıvı salgısı vardır. Bu hareketler ve salgılar ya beyinden gelen sinirler veya sindirim sisteminden salgılanan hormonlar tarafından hassas bir şekilde ayarlanır. Işte bu düzenlemeyi yapan sinirlerdeki bozukluk büyük oranda diabette görülen yakınmalara yol açar. Diabetli hastalarda sık görülen sindirim sistemi bozuklukları şunlardır:

Reflü özofajiti: Yemek borusu ile mide arasındaki özel kas yapısına giden sinirlerdeki bozuklukla ortaya çıkar. Asitli mide içeriğinin yemek borusuna kaçması nedeniyle özellikle yatınca göğüste yanma şeklinde yakınmalara yol açar. Disfaji: Yutma güçlüğü demektir. Yutma işlevi sinirler tarafından yönetilen kaslarla gerçekleştirilir. Bu sinirlerdeki bozukluk yutma güçlüğüne yol açabilir.

Diabetik gastroparezi: Yine sinirlerdeki bozukluk sonucu midenin fonksiyonları ve hareketliliğinde bozulma olması ile meydana gelir. Özellikle uzun süredir kan şekeri kontrolü kötü olan hastalarda görülür. Yakınmaların şiddeti hafif bir bulantı hissinden hastanın beslenmesini ve su almasını olanaksız hale getirecek kadar ağır bozukluklara kadar değişen geniş bir aralık içindedir. Ağır şekillerin tedavisi ancak hastane koşullarında yatarak gerçekleştirilebilir. Böyle hastalar küçük öğünler şeklinde beslenmelidir.

Diabetik diare: Diabetli hastalarda görülen uzun süren ishallerdir. Kısa süreli ishaller genellikle diabetli olmayan insanlarda da görülebilen akut gastroenterite bağlıdır. Diabetik diarenin sebebi sinirlerin tutulumu sonucu ince bağırsak hareketinin bozulması ve oluşan hareketsiz ortamda bakterilerin çoğalarak infeksiyona yol açmasıdır. Diabetli hastalar uzun süreli ishallerde mutlaka doktorlarına başvurmalıdırlar. Çünkü uzun süren ishaller beslenme bozukluğuna ve bazı gerekli elementlerin vücuda alınamamasına neden olabilir.

Kabızlık: Diabetli hastalarda kabızlık sıklığı diğer insanlara göre artmıştır. Nedeni yine sinirlerin tutulumudur. Tedavide en önemli unsurlardan biri liften zengin gıdalarla beslenmektir.

Dışkı Kaçırma: Dışkımızı tutabilmemizi sağlayan anüsün alt ucunda sfinkter adı verilen özelleşmiş bir kas demeti bulunmaktadır. Bu kasın gerginliği sinirler tarafından ayarlanır. Bu bölgeye giden sinirlerdeki bir bozukluk dışkı kaçırma yakınmasına sebep olabilir. Uzun süreli ve kötü kontrollü diabetiklerde dışkı kaçırma sıklığı artmıştır.

Diabete ait sindirim sistemi bozuklukları da tıpkı diğer diabet komplikasyonları gibi kötü kan şekeri kontrolünden kaynaklanır. Iyi kontrol altındaki hastalarda bunların ortaya çıkma olasılığı hemen hemen yoktur.

Bu nedenle diabetli bir hastanın iyi kontrolü bütün komplikasyonlardan korunmasının en etkin ve önemli yoludur.
Resim Resimler Konusmaz Derler YALAN..O Gozler neler Anlatıyor Anlayana..Anlamak isteyene..
Resim


Vazgeçersen Kaybedersin
Cevapla

“Sağlıklı Yaşam” sayfasına dön